MENÜ

Gökçe Kaan Demirkıran: Futbol kulüplerinin sahibi kim?

"Bu kulübün sahibi taraftardır” cümlesi, idari veya sportif krizlerin baş gösterdiği zamanlarda, hala sıklıkla dile getirilir. Kimilerine göre geçmişin bir retoriğinden kimilerine göre hamasetten başka bir şey değil. Kimilerine göre de gerçek bir olgu. Bir yandan da endüstriyel futbolun tartışmaya açtığı bir başlık aslında. Aklımıza ister istemez şöyle bir soru geliyor: “Sahiden futbol kulüplerinin sahibi kim?”

Gökçe Kaan Demirkıran: Futbol kulüplerinin sahibi kim?

Konuk yazar / Gökçe Kaan Demirkıran

Haberin Devamı

"Bu kulübün sahibi taraftardır” cümlesi, idari veya sportif krizlerin baş gösterdiği zamanlarda, hala sıklıkla dile getirilir. Kimilerine göre geçmişin bir retoriğinden kimilerine göre hamasetten başka bir şey değil. Kimilerine göre de gerçek bir olgu. Bir yandan da endüstriyel futbolun tartışmaya açtığı bir başlık aslında. Aklımıza ister istemez şöyle bir soru geliyor: “Sahiden futbol kulüplerinin sahibi kim?”

Türkiye’de endüstriyel futbol güzellemeleri ilk önce naklen yayın haklarıyla başladı. Hemen sonrasında da “forma almazsanız takımınız başarılı olamaz” yaklaşımıyla taçlandırıldı. Ardından mağazalar ve kombine satışları olmazsa olmaz hale geldi. Kulüpler sırayla borsaya açıldı. Büyük gelir kalemlerinden söz edilmeye başlandı ve reklam-sponsor kavgaları başladı. Sloganlar satıldı, rakamlar bir anda büyüdü ve çok geçmeden anlaşıldı ki gelirler denetimsiz harcamaların çok gerisinde kaldı. Olmayan paralar, garanti taraftar gelirleriyle harcandı. Üstüne denetimsiz kötü yönetimler de eklenince kulüpler banka kredilerine teslim noktasına geldi. Bugün kulüplerimizin borçları malum. Üstelik bu denli büyük rakamların, sorumsuzca ve hiç tereddüt edilmeden harcanması hatırı sayılır bir başarı da getirmedi.

Haberin Devamı

Tüm bunlar olurken bir süredir çıkış yolu olarak kulüplerin satılması konuşuluyor. Başka bir deyişle, bir sermaye grubunun veya güçlü sermayesi olan bir kişinin gelip kulüpleri satın alması ve böylelikle borç batağındaki kulüplerimizin "Batı’nın iyi örnekleri" gibi refaha kavuşarak kupalara uzanması hayali kuruluyor. Bu görüşü savunanların argümanı, kulüplerimizin birer sahibi olmalı, eğer böyle olursa kendi parasını harcayacak kişi, profesyonelleriyle kendi fabrikasını nasıl karlı hale getiriyorsa kulüplerimizi de bu şekilde ayağa kaldırabilir şeklinde somutlaştırılıyor. Bu, pek tabii mümkün ve üstelik, “dernekten bozma” mevcut yapının işlemediği aşikarken akla ilk gelen model / çözüm bu olabilir. Ancak bu tek çıkış yolu mu? Kulüplerin mülkiyet haklarının bir kişi veya bir sermaye grubunda olması her zaman tüm şartlar ve koşullar altında iyi bir sonuç verecek mi? Denetleyemediğimiz, amorf mevcut kulüp yapılarından kurtulmanın tek yolu bu mu? Daha bu soruları soramamışken bir anda bir kaosun içinde bulduk kendimizi.

Haberin Devamı

'Dünya futbol tarihi sürpriz zaferlerle dolu'

Biz yerel ligimizdeki rekabete kendimizi kaptırmışken Avrupa’nın büyük kulüplerinin bir kısmının, ki bu kulüplerin önemli bir bölümünün sahipleri var, “yeterince” kazanamadıklarını iddia ederek yeni bir organizasyon kurduklarını açıklamasıyla bir yol ayrımının eşiğinde bulduk kendimizi. Bu yol ayrımına yine hazırlıksız yakalandık ve hala kendi kurumsal yapılarındaki problemleri çözememiş kulüplerimiz bu tartışmanın içinde nerede konumlanacaklar bilmiyoruz. Ancak, bu tartışmaya sessiz kalmak da çok zor. Kimileri futbolun doğasının sadece aşırı endüstriyel futboldan ibaret olduğunu iddia etmeye devam edecekler. Bunu yaparken de seyir zevkinden ve satın aldığı üründen söz edecekler ve karşısında olanları romantizm yapmakla eleştirecekler. Oyunun kendisi, yer yüzünde ortaya çıkışı ve sevilmesinin nedenleri tartışılmayacak. Bu yeni bir futbol düzeninin başlangıcı olabilir, bir yol ayrımı olabilir veya sonuçsuz bir girişim de olabilir. Kulüplerini seven, tutkuyla bağlanan insanlar bir anda arkaik bir dönemi temsil eden nostaljik değere dönüşebilir. Bunu ancak zaman gösterecek. Fakat, şöyle bir gerçek var ki oyunun kendisinin, kulüplerin ve taraftarların bu denli bir sermaye-karlılık ekseninde yorumlanması onu yok edebilir. Bunun olabileceğini düşünmek romantizm değil aksine gerçekçi bir tutumdur. Futbol, dünyanın ve yeryüzünün hemen her noktasında sevilen, oynanan bir oyun. Bunu dar bir çerçevenin kararlarına mahkum etmek oyunun kendisini inkar etmesi anlamına da gelebilir. Ekonomik şartları birbirinden farklı olsa da dünya futbol tarihi sürpriz zaferlerle ve pahalı kadroların sürpriz hezimetleriyle doludur ve oyun biraz da bu yüzden güzeldir.

YORUM YAZ