MENÜ

Dede-baba-torun

Usta yazar Yılmaz Özdil, Semih Kaya'nın bilinmeyen öyküsünü kaleme aldı.

Dede-baba-torun

45 sene önce... Memiş kaleciydi. Bergama’nın köyünde yaşıyordu. Somaspor’da forma giyiyordu. İzmir Bergama’yla Manisa Soma arası, alt tarafı 40 kilometre filan... Ama, o senelerde ulaşım imkanları kısıtlı. Maça git gel, çok zordu. Üstelik, ailenin tek çocuğuydu. Ailenin, tarlası bahçesi vardı. Babasıyla beraber bu işlerin başında durması gerekiyordu. Top peşinde koşunca, babası yalnız kalıyordu, olmuyordu. Bir gün, baba resti çekti: Futbolu bırakacaksın dedi.

Çare yok. Futbolu bıraktı. İşlerin başına geçti. Aradan seneler geçti. Memiş’in çocukları oldu. En küçük oğlu, çok kabiliyetliydi. Dediler ki, bundan büyük topçu olur. Memiş de zaten futboldan anlıyor, oğlundaki kabiliyeti görüyordu. Babasının kendisine yaptığını, oğluna yapmadı, engel olmadı, aksine teşvik etti. Bızdık kadar boyuyla, Bergamaspor’un seçmelerine gönderdi. Seçmelere 40 çocuk katıldı. 38 çocuğu seçtiler. 2’sini seçmediler. O refüze edilen talihsiz iki çocuktan biri, Memiş’in oğluydu. Olsun. Yılmadılar. Petkim’in takımına gönderdi oğlunu Memiş. Oraya kabul ettiler. Daha bi kaç maç oynamıştı ki, İzmir’in köklü kulüplerinden Altay farketti. Bu çocuğu gönderin, bizde oynasın dediler. Teklif muhteşem. Çocuğun kaderi değişecek. Gel gör ki... Çocuk henüz 12 yaşında. Altay kulübü para vermiyor, lojman vermiyor, sadece fırsat veriyor, gelsin kendini geliştirsin diyor. Memiş kara kara düşünüyor... Çocuğu İzmir’e gönderse, tek başına nasıl göndersin? Ailece gidelim deseler, köydeki işler güçler ne olacak? Tam oğlunu karşısına alıp, maalesef seni gönderemiyorum oğlum diyeceği sırada, adeta mucize olur. Dede “ben torunumla beraber giderim” der! Memiş şaşar, inanılacak gibi değildir. 65 senedir, doğma büyüme o köyde yaşayan... Oğlunun futbol geleceğini engelleyen dede... Torunu için her şeyi yapmaya kararlıdır. “Ben, torunumla beraber İzmir’e taşınırım, başında dururum” der. Memiş havalara uçar. Torun havalara uçar. Memiş, römorkörünü satar, hayvanlarını satar, İzmir Çamdibi’de ev tutar. Öldürsen köyünden ayrılmayan dede... Tası tarağı toplar, babaanneyle birlikte, torunun elinden tutar, İzmir’e gider, yerleşir. Torun başlar Altay’ın altyapısında forma giymeye... Üç sene geçer, talih kuşu konar. 15 yaşındaki torun’u Galatasaray ister! Florya’da tesisler beş yıldızlı otel gibi, imkanlar müthiş, üste para ödeniyor. Memiş, İstanbul’a gelir, oğlu adına imzayı atar, huzur içinde Galatasaray’a emanet eder.
*
Dede, köyüne döner.
*
Torun büyür, Galatasaray’ın A takımına yükselir, milli takım forması giyer.
*
Yüreği de, futbolu gibi kalitelidir. Beşiktaş derbisinde, top dışarı çıkar, hakem aut düdüğü çalar, torun gider hakemin yanına, top benden çıktı, korner der. Hakem kararını düzeltir, torun’un elini sıkar, tebrik eder. O korner gol olsa, belki de şampiyonluk gidecek. Olsun. Torun, adam gibi adamdır. Atatürk’ün işaret ettiği, zeki, çevik, ahlaklı sporcu, işte odur. Ve, bu seneki fair play ödülünü kazanacağı, kesindir.
*
Dede, torununun davranışını televizyonda seyreder.
Gözleri dolar.
Emeğiyle gurur duyar.
*
O torun, Semih’tir.
Dede, Sami Kaya.
*
Her dedenin, her babanın okuması gereken, yaşanmış başarı öyküsüdür, Semih’in öyküsü.
*
Bir büyük pişmanlığın, ödülüdür.
Dedenin, evladına olan borcunu, hiç olmazsa torununa ödeyip, seneler sonra helalleşmesidir.

Haberin Devamı
YORUM YAZ