MENÜ

Temel Özalak

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Evet, bir büyük kalemi daha kaybettik. Ama ben arkadaşımı da kaybettim. “Arkadaşım” diyorum, aramızda 12 yaş olmasına rağmen onun için yaş farkı diye bir yaşam biçimi yoktu. Büyükle büyük, küçükle küçük olduğu için.
Fanatik’te geçen tam 5 yıl, dile kolay hiç ayrılmadan. Hele Galatasaray’ın Avrupa’daki deplasmanları onunla daha da keyifliydi. Coşkun (Özarı) Hoca da olmak üzere ayrılmaz üçlüydük. Devamlı kızdırmamıza ve şakalarımıza rağmen o güler yüzü hiç eksik olmazdı. Ah ne anılar var, hangisini anlatayım ki... Yalnız ‘es’ geçemeyeceğim bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Deportivo maçı için Coruna’dayız. Maça gitmek için otelimizin önünden otobüslere bindiğimizde, taraftarların da basın aracında olduğunu gördük. Ben de Temel Özalak’a dönüp, “Ya abi, şimdi yandık. Bu gürültüde ne yapacağız? Gel de yazıya konsantre ol” diye isyan etmiştim. Ayağa kalkıp “İşte şimdi spor yazarı oldun” demişti. Çok şey öğrenmiştim ve öğrenmeye de devam ediyordum. İnanın öyle bir hafızası vardı ki, 20 yıl önce oynanmış bir maçı dün izlemiş gibi anlatırdı eksiksiz. TSYD’de her yemekte şu soruyu sorardım; “Temel abi, akşamları kaçta yatarsın?” O da gayet safça, “11 ile 12 arası” diye cevap verir, ben de “Nur içinde yat abim” deyince, masadaki kahkahalar yıkar geçerdi ortalığı. En çok da kendi gülerdi bu espriye. Bu akşam yine orada olacağız, ama bu sefer gülemeyecek, “Batsın Bu Dünya Grubu.”
Orhan Veli güzel söylemiş; “Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı eğer...” Nur içinde yat güzel abim.

YORUM YAZ