MENÜ

Önünüze bakmayın!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Hatalarınızı tespit edip, önlem almazsanız, Türk futbolu kısır döngüsünden kurtulamaz. Sezon bitti. Galatasaray şampiyon, Fenerbahçe ikinci ve Beşiktaş üçüncü. Lig boyunca mücadele eden, ter döken, emek veren herkese teşekkür etmek gerek. Kitleleri aylarca peşinden sürüklemek, heyecan fırtınaları yaşatmak, sevinçlere, hüzünlere boğmak az buz iş mi? Bu ülkede futbolcu ve teknik adamların profesyonel yöneticilerin yakaladığı trendi seçimle gelen amatör yönetimlerin yakalayabildiğini zannetmiyorum. Özellikle kulüp başkanlarının benmerkezci düşünce ve uygulamalardan vazgeçmeleri olmazsa olmaz şart. Özel işlerinizdeki başarınız kulüp yönetiminde de aynı paralelde gidecektir anlamına gelmez. Hele hele sporcu kadrosu oluşumuna karışmak, en büyük yanlışlardan biri. Futbolcu, fabrika işçisi kriterlerinde yönlendirilip, yönetilemez çünkü... Müthiş heyecanlı bir haftasonuydu. Sevinç ve keder duyguları iki büyük camia arasında gitti geldi. Ve şampiyonluk onurundan Galatasaraylı olan nasiplendi. Kötü huylarımızın en zararlılarından biri ille de bir kahraman ya da kurban yaratma fikri. Şu günlerde dehşetle izliyorum. Kaybeden taraftan kurban, kazanandan da kahraman yaratma peşinde bir anlayış egemen. Bu konuda en iştahlı kesim de maalesef medya. Gelin biraz akıl yürütelim. Appiah, Denizli’de direk dibi yerine kale içine vursa ne olacak? Fenerbahçe şampiyon, Daum dahi, futbolcular kahraman, yönetim muhteşem... Olmadı! Hemen plağın tersi!.. Yani aynı kriterler bu kez Galatasaraylılar için geçerli. Daum iş bilmez, futbolcular rezil, yönetim felaket! Yani kim kaybederse kaybetsin, aynı işkence aynı senaryo. Oysa uzun maratonu göğüs göğüse yaşayan ve sonucun netleşmesi son ana kadar süren bir yarışın iki kahramanı arasında böylesine uç değerler olmamalı. Yani? Biri rezil, öteki vezir statüsünde algılanmamalı. İki taraf hatalar da yaptı, mükemmellikler de... Sonuçta şansı olan kazandı. Şimdi üzüntülerin de sevinçlerin de rafa kaldırılması, çağdaş yaklaşımların gündeme gelmesi zamanıdır. Sadece önünüze bakarsanız, eski sezonun düş kırıklıkları ve zaferlerinin kırıntılarını; ileriye bakarsanız pırıl pırıl ışıldayan ve yeni sahibini bekleyen 2006-2007 Süper Lig Kupası’nı, hemen kapı önünde de başlamak üzere olan Avrupa podyumlarındaki yarışları görebileceksiniz. Hayat devam ediyor. Her gün yeni bir yaşamın başlangıcıdır. Geçmişten ders alalım ve o derslerden yararlanmayı bilelim. Her kazanım veya kaybetmenin az ötesinde yenilerinin olduğunu kabullenelim. Daum’u sadece saha sonuçları nedeniyle batırma arzusu nasıl yanlışsa, Gerets’i göğe erdirme çabası da o denli yanlıştır. Kazanım ve kayıplarda tekil değil, çoğul etkinliklere bakılıp, doğru değerlendirmeler yapıldığında çözüm daha kolay üretilecektir. Yönetici konumunda olanlar, doğru teşhis ve ameliyatları yapmadığı müddetçe sıkıntılar bitmez. Avrupa’da mı? Başarı hiç gelmez. Türkiye daha şık bir futbol sezonu ve henüz ilk basamakta düşülmeyen Avrupa platformunda yarış izlemeye layık bir ülke olmalı. Çağdışı sevinçler ve hüzünler, önümüze bakmalar dönemini aşmalı, doğru futbol kültürünü yakalamalıyız.

YORUM YAZ