MENÜ

Masayı kim devirdi!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Kadrosu ve oyun sistemi oturmuş bir takımla halen arayış içinde olan bir takım arasında oynanan maçın çok durması muhtemeldir. Hele bu takımlar kendi liglerinin büyük takımlarıysa başka psikolojik etkenlerden ötürü oyunun çok durması zorunlu hale gelir. Sadece bu bile, oyunu oynamak isteyen takımın maça 1- 0 yenik başladığı anlamına gelir. Ki bu anlamda daha maç başlamadan, hafta başından itibaren, Beşiktaş 1-0 gerideydi. Öte yandan bu sonucu değiştirecek tecrübeye sahip olduğundan bunun psikolojik etkisini kırması gerekiyordu. Teknik becerisi yüksek ve yaşlı bir takım olan Beşiktaş, bunun altından kalkmak için oldukça uğraş da verdi. “Beşiktaş, her set oyunu yapmaya hareketlendiğinde Fenerbahçe’nin hamleleri geldi” demeyi çok isterdim ama pek de öyle olmadı. Evet, bir oyun oynandı ama Mehmet Demirkol’un dediği gibi oldu: Masa devrildi.

Caner’in cevapları

Masayı birkaç şey devirdi. Öncelikle Caner Erkin’in maçtan önce Beşiktaş taraftarı kendisini çağırdığında verdiği cevap, aslında Fenerbahçeliler’e verilen cevaptı. Caner, daha maçtan önce aklının sahadan çok seyircide olduğunu gösterdi. Maç başladığında da kendini tam olarak oyuna veremediğini, klasik Caner ortalarını göremediğimizde anladık. Birkaç kere de korner atışında seyircinin tepkisini doğrudan hakeme iletince, kafa olarak nerede olduğunu göstermiş oldu. Böylece masanın bir ayağı kırılmış oldu. Masanın diğer ayağını kıran iki takım arasındaki fizik güçtü. Beşiktaş’ın fizik gücünün dayanıklılık anlamında Fenerbahçe’den daha iyi olduğu tüm maç boyunca görüldü. En ufak müdahalede düşecek bir fizik güce sahipsen, bu düşmeler hakeme, sert müdahale edilmiş gibi görünür. Yoksa geri geri giderken Pepe’ye çarpıp düşen Valbuena nasıl olur da hakeme faule maruz kalmış gibi görünür ki? Bu pozisyonda Pepe’nin gülüşü bile aslında tüm maçı özetliyordu. Masanın üçüncü ayağını kıran, psikolojik savaş karşısında Beşiktaş’ın “oyuna dönelim” planının yeterince kıymet görmemesiydi. Aykut Kocaman bir plan dahilinde oyunun engellenmesini istememiştir (herhalde). Ancak hakemi etkilemeye yönelik kullanılabilecek her şey, Fenerbahçe’nin sıklıkla başvurduğu kaynaklar oldu. Maçın ardından da Fenerbahçe’nin yarışta kaldığına dair yorumlar yapıldı; ki puan olarak doğru olsa da oyun olarak bu yarışın oldukça uzağındalar.

Hakem maçı katletmedi

Masanın son ayağı, hakemin masaya oturmasıyla kırıldı. Hakemin gösterdiği kartların pek çoğu, kuralların yorumu olduğundan kişiye göre değişebilir ama hakemin gözünün önünde olan iki pozisyon; yani, Ozan’ın eline vuran top ve Cenk’in ayağına basılması cezayı gerektirir. Bu pozisyonlar ceza sahasının içinde olduğu için penaltıdır. Negredo’nun golünün verilmemesini ise kelimelerle tarif etmek mümkün değil. Hakem kırmızı kartları öyle bir çıkardı ki, sanki “ona verdim sana da veririm” der gibiydi. Bu tür maçlarda hakemlerin sahada otorite kuracağım diye “çıldırmasına” anlam vermek zor; tabii hakemlerin bir lobi faaliyetinin sonucu belirlendiğine inanmıyorsanız... Aykut Kocaman, hakemin takdir haklarını Beşiktaş’tan yana daha fazla kullandığını inanarak söylemişse bu maçı bir değil en az beş kere daha izlemeli ki Fenerbahçe’nin daha güzel günler görmesine yardımcı olsun. Hakem maçı katletti mi? Hayır! Katletmek için oynanmasına izin vermesi lazımdı.

Olmuyorsa zorlamamak lazım

Türkiye’de hakemler, genel futbol kültürüne uygun olarak oyunun oynanmasına değil, takımlara göre karar veriyor maalesef. Takımların futbol karakterlerinden ziyade bulundukları konum, yönetici eğilimleri, alıştıkları ezber kararlarında etkili oluyor. Halbuki yönetmek; bir şeyin nizam dahilinde çalışmasını sağlamak anlamına gelir. Yani bir şeyi yönetmek onun işlemesine izin vermekle olur. Futbol maçını yönetmek istiyorsanız, oyunun oynanmasına izin vermek zorundasınız. Böyle bir yeteneğiniz yoksa da başka bir meslek tercih etmelisiniz. Ali Palabıyık’ın -ki mesleği yöneticilikmiş- Malesef yönetme yeteneği yok. Yaşı henüz genç. İlla ki ona uygun meslekler vardır.

YORUM YAZ