MENÜ

İlk günkü kadar mutluydum

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

İlk kez 20 yıl önce gelmiştim Londra’ya ve o ilk görüşte çok sevmiştim. İlk defa 95-96 finaline gitmiştim ve Şampiyonlar Ligi finallerini de sevmiştim. Şimdi hem Londra’dayım, hem finalde, tam da Orhan Veli’nin şiirine benzetirsek, Londra’yı severim, finalleri de severim, Londra’daki finalleri daha çok severim. Güzel oyun futbol... Her ne kadar bizim ülkede kendinden çok konuşulması sevilse de, iyi bir futbol maçının keyfi insanın aklında, annenin elinden çıkan, en sevilen yemeğin damağa verdiği tadı bırakır. Bu yazıyı maçtan önce yazıyorum, çünkü 90 dakika hiçbir şeyle ilgilenmeden maçı seyretmek istiyorum. Umarım siz bu yazıyı okuduğunuzda beklentim boşa çıkmamış olur. Herhalde sizler de, ‘Guardiola şöyle oynattı’, ‘Ferguson böyle hamle yaptı’ dememi beklemezsiniz!

Yine de birkaç bilgi vereyim. Londra’ya önceki gün geldim. Uçakta spor dünyamızdan pek çok tanıdık isim vardı. Konular maalesef bizim ligle alakalıydı. İlk konu Pektemek; Genel kanı ‘Çok isabetli transfer’. İkinci konu Emenike, görüşler çeşitli. Üçüncü konu medyadaki 3 büyük ağırlığı, hocalar bu konuda çok dertli (haklı tarafları çok). Ve son olarak ‘Biz ne zaman final oynarız?’ Bu konudaki yorumları ise aktarmayacağım. Stada geldiğimde gözlerim o tarihi kuleleri aradı, keşke onları bırakıp mimari bir şeyler yapsalarmış. Çok güzel bir stat olmuş, ama ben galiba eskisinin havasını daha çok seviyordum. Bu statta 1992 yılındaki 5. Kupa 1 finalinde, tarihindeki ilk Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazanan Barcelona takımında oynayan Guardiola ne hissetmiştir, iki sezon önce bir finali aynı rakibe kaybeden Sir Alex ne düşünmüştür, bilemem...

Ama ben tribündeki yerimi alırken, babamın elinden tutup Mithatpaşa Stadı’na ilk girdiğim günkü kadar mutluydum.

YORUM YAZ