MENÜ

Gidecek çok yolumuz var

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Hayatta bazen, karşılaştığımız olaylar karşısında biraz sabır göstermek faydalı oluyor. Hani derler ya, “içinden yüze kadar say”... Hakikaten çok faydalı bir şey bu yaklaşım. Olayları daha net görüyorsunuz ve daha sağlıklı değerlendirme şansınız oluyor. Daha tarafsız, daha objektif ve daha sağduyulu yorum yapmak bence gelişim için çok önemli. Maçın üzerine yatıp kalkarak yorum yaptığımda, öne çıkan bazı noktaları görebiliyorum.

Bu maçın 3 aktörü bulunuyor

Fenerbahçe’nin Beşiktaş’ı yenmesi olay olur dedik hep. Sonuçta büyük takım ve yüzyıldan daha eski bir tarihi var. Hepimiz biliyoruz ki, büyük takımlar için yenilir lafını ağıza kolayca almak hiç mantıklı değil. Derbilerin bence kesin favorisi olmaz... Buraya kadar hiç bir sorun yok. Ancak sahada oynanan futboldan ziyade, maçın aktörleri olarak futbolcuların, oyunlarından çok saha içindeki topsuz aktiviteleri ortaya çıkınca durum başka bir hal alıyor. Bence bu maçın bir kaç aktörü vardı... Ortada Van Persie, etrafında Oğuzhan ve Tosiç. Van Persie Türkiye’ye geldiğinde, kariyerli bir futbolcuyu izlemenin heyecanı taraflı tarafsız herkesi sarmıştı. Çok üst düzey takımlarda top oynayan ve uluslararası bir müsabakada uçarak attığı bir kafa golü sonrası adı ‘Uçan Hollandalı’ya çıkan bir futbolcuyu Türkiye Ligi’nde seyretmekten daha keyifli ne olabilir ki? Ama maalesef, ülkemize geldiği andan itibaren, Van Persie ile ilgili aklımızda futbol adına hiç bir şey kalmadı.

Bu hüneri tercih etmem

Fenerbahçe’de ilk onbiri bile göremedi çok zaman. Beşiktaş ile oynanan kupa mücadelesinde, ender olarak ilk 11 çıktığı bir maç oynadı. Ama ne yazık ki, futbolu ile değil, saha içindeki aktiviteleri ile çok ön plana çıktı. Bence yine de çok profesyoneldi ve rakip takımı tahrik etme noktasında amacına ulaştı. 11’e 11 oynansa, Beşiktaş’ın mutlak galibiyetinin hemfikir olunduğu bir ortamda, oyuna bu anlamda bir denge getirdi... Birinin profesyonelliği, diğerinin gayri profesyonelliği oldu. Bir futbolcunun toplu oyunu dışında, diğer hünerlerini ne kadar görmek isteriz bilmiyorum. Ama benim, bir futbolsever olarak, tercih ettiğim bir hüner olmadı hiç bir zaman.

Sinir boşalması yaşadı

Tosiç bence maça çok iyi başlamıştı. Yaptığı iki tane çıkış var ki, Fenerbahçe kalesinde ciddi tehlike yarattı. Cenk ile rakip ceza sahasında girdiği verkaç başarılı olsa, ilk golü atan isim bile olabilirdi. Ama belli ki, Van Persie’yi uzaktan uzağa izlemiş ve yaptığı hareketlere ciddi sinir olmuş. Daha sonra, maçın ilerleyen bölümlerinde, kendisine hiç de hoş olmayan bir müdahaleden sonra bir sinir boşalması yaşadı ve yine Van Persie’nin çok kurnazca yaptığı tahrike cevap vermeden yapamadı. Özellikle kırmızı karttan sonra, yapılan hareket Tosiç’in sinir katsayısını 3’e, 5’e katladı.

Akıllara Pascal Nouma geldi

Bu hareket, geçmiş dönemde Pascal Nouma’nın tarihi bir ceza almasına sebep olmuştu. Şimdi ise buna karşılık ne olacak diye bekliyor futbolseverler. Sadece kasları değil, sinirleri ve psikolojiyi de iyi kontrol etmek gerekiyor futbolda. Ne olursa olsun, Tosiç’ten daha profesyonel bir reaksiyon beklenirdi. Ancak bizim ülkemiz futbolcularının, psikolojik kontrol noktasında ne kadar başarılı olduğu kocaman bir soru işareti... Bu başarısızlığın, geçmiş dönemlerde çok ağır sonuçlarını hep beraber gördük.

Dostluklar zarar gördü

Van Persie Türkiye’ye geldiği zaman, Oğuzhan’ın bir röportajını okumuştum. Van Persie ile Arsenal’de birlikte oynadığını, kendisinden çok şey öğrendiğini belirtiyor ve hatta zaman zaman sırf Van Persie’yi görmek için İngiltere ’ye gittiğini bile söylüyordu o röportajda. Belli ki Oğuzhan çok saygı duyuyordu ve beslediği hayranlık duygularını çok net dile getirebiliyordu. Bu tür dostlukların, gergin geçmesi çok olası maçlarda bir sigorta olması bence çok önemli. Öyle ki, farklı takımlarda olsa da dost olan futbolculardaki sağduyu, empati, sakinlik ve sempati rekabeti tatlı bir hale getirebilir.

Sahada olan sahada kalıyor ama...

Ve bu dostluklar, futbolun güzelliğine güzellik katar. Neticede sahada olan sahada kalıyor ve farklı takımlarda oynayan kardeşlerimizin, saha dışındaki dostlukları baki oluyor. Ama ne oldu bilinmez, Oğuzhan’ın hem de kaptan çıktığı bir maçta, Gökhan Gönül’e yapılan bir harekette galeyana gelip Van Persie’ye sataşması beni çok şaşırttı. Üstelik bizim hiç anlamadığımız ama belli ki Van Persie’nin kültüründe ağır bir anlamı olan, burun silme hareketi sanırım işin dozunu iyice kaçırdı. Tüm bu itiş kakışlar maç sonuna kadar devam etti neredeyse. Bunun arkasında bizim bilmediğimiz bir hikaye mi var acaba sorusu gündeme geliyor ister istemez. Böyle bir dostluğu, hayranlığı ve bununla birlikte ortaya çıkan saygıyı kim bozmak ister ki?

Gönül isterdi ki...

Neticede bu psikolojik oyundan Fenerbahçe galip çıktı ve Beşiktaş’a resmi maçlardaki ilk Vodafone Arena mağlubiyetini yaşattı. Gönül isterdi ki daha çok futbolun güzelliğini konuşalım... Bir gün sadece futbol konuşacağımız derbileri de göreceğiz diye umuyorum. Ama ne yazık ki, gidecek daha çok yolumuz var.

YORUM YAZ