MENÜ

Yeniden yapılanma, ama nasıl?

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Milli takımımız yeniden yapılanma döneminde ki ilk karşılaşmasını İrlanda Cumhuriyet'i ile oynadı. Maçta ortaya çıkan mücadele ağırlıklı oyunun içinde taktik anlamda yetkinlik olmamasını doğal karşılamak gerekiyor. Zaten yeni oluşturulmaya çalışılan bir takımın taktiksel gelişmişlikten daha çok mücadele ve oyun disiplinine bağlı kalması önceliklidir. Bu anlamda Ulusal takım başarılı oldu denebilir.

Türkiye gibi altyapılardan uluslararası alanlarda başarılı olabilecek futbolcular yetiştiremeyen, büyük takımları hedefine oyuncu yetiştirmeyi değil, Şampiyonlar Ligi'ne katılıp, tam takır olan bütçelerindeki yırtığı onarma çabasında olursa, yeniden yapılanmak da o derece zorlaşır.

Bildiğim kadarıyla ülkemizde Ulusal takım düzeyinde yeniden yapılanma girişimi ilk kez Sepp Piontek döneminde yapıldı. Alman teknik direktörün 1990 yılında göreve gelmesi sırasında ilk maçımızı İrlanda Cumhuriyeti ile oynamış ve üç yıl sonra görevi bırakması da yine bir İrlanda maçı ile gerçekleşmişti. O günkü adı ile İnönü Stadı'nda oynanan ve İrlanda Cumhuriyeti'nin 3-1 galibiyetiyle biten maçtan sonra taraftarlar protokol tribününe saldırmaya kalkmıştı, ben de bu saldırıları hayretler içinde izlemiştim.

Neden hayret ettiğime gelince, Piontek'in yaptıklarının Türk futbolunun önünü açacağını çok yakından izliyor ve biliyordum. Alman teknik adam, yerli Milli takım hocalarının bile gitmediği Anadolu'nun en uç noktalarına kadar otobüs ile gidip tespit ettiği 500 civarında gencin niteliklerini, istatistiklerini bilgisayara yükletmiş ve onların içinden yeni bir takım yaratmıştı. O takım maç kazanamıyordu ama oyun yapısındaki çağdaş kımıldanmalar kendini gösteriyordu. Wembley'de, İngiltere ile 0-0 beraberlikle biten maçta İngilizler Milli takımımızı şaşkınlıkla izlemişlerdi. Ünal Karaman'ın direkten dönen uzak mesafeli şutu ise hepimizin gönüllerini okşamıştı.

1991 yılında, Beylerbeyi'nde açılan ilk 2,5 aylık teknik direktörlük kursu da, Eğitim Dairesi Müdürü Turgay Renklikurt ile onun eseriydi. Benim de kursiyer olduğum o günlerde Piontek'i daha yakından tanıdım ve kendisiyle bire bir görüşmelerim olmuştu. Bir gün bana "Ben sadece sahadaki futbolla değil, futbolcuların özel yaşamları ve kültürel hayatlarıyla, kamplarda, toplantılarda nasıl davranacakları ile de uğraşıyorum. Bu nedenle çok yavaş ilerliyoruz. Bu da beni çok üzüyor" demişti. Hatta, Cumhuriyet gazetesinin bir yan yayını olan "Bizim Almanca" dergisine de "Türkiye'de bir mutsuz Alman" başlıklı bir de yazı yazmış, derginin bir örneğini kendisine vermiştim.

Piontek sağlam olsun diye binanın temeline yatırım yapmıştı. Yapı ortaya çıkınca temelinin gerçekten ne kadar sağlam olduğunu Ulusal takımın dünya üçüncülüğüne ve Galatasaray'ın Avrupa Şampiyonluğuna ulaştığı, zorlu dönemeçleri olan yolda gördük. "Takımı Fatih Terim'e teslim ederseniz tazminat almadan görevimden ayrılırım" demiş ve bunun sözünü Şenes Erzik'ten aldıktan sonra ülkesine dönmüştü. Amacı sistemin devamlılığını sağlamaktı. Türkiye'de insanlar ne yazık ki temele değil üstteki görüntüye bakıyorlar. Şİmdi Ulusal takımın başarısı için yeniden temele iniliyor. Sabretmekten başka bir yol yok şu anda...

YORUM YAZ