MENÜ

Mesele ikna etmek!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Portekiz, Almanya, İtalya ve İspanya tedrisatından geçmiş olması kuşkusuz bir zenginliktir. Çantasında çok bilgi var ve Türkiye için bir sentez çıkabilir.

Simeone, Diego Ribas’ı fizik oyuna belli oranda ikna edebildi. ondan dozunda yararlandı. Halbuki Magath, Wolfsburg’ta bunu yapamamış ondan vazgeçmişti.
Bilirsiniz, Felix Magath’ın teknik direktörlüğe bakış açısı fizik odaklıdır. Hatta neredeyse bir komando komutanı yaklaşımı vardır. Bunda anlaşamadılar.
Bir başka bakış açısıyla Diego Ribas, Magath’ı bu oyuna uyum sağlayacağına ikna edemedi de diyebiliriz.
Şimdi soru benzer bir bakış açısına sahip olan Yanal’ın oyununa Diego’nun ikna olup olamayacağı.
Yanal’la Simeone’nin farkı oyunun merkezi seçimleri. Simeone salt bir kontratakçı olmasa da oyun merkezi Yanal’ınkinden oldukça geride. Simeone arkadaki 6’lıyı sabit tutup öndeki 4’lüden hücum yönünde özgür olmalarını bekliyor. Ancak tabii top rakibe geçtiğinde Costa hariç herkes topun arkasına geçmeli. Bu yapı içerisinde Diego’dan belli oranda yararlansa da asıl ihtiyaç duyduğu ve ondan yararlandığı zamanlar topa sahip olmak istediği oyunlar.

İş Yanal’da bitiyor!


Yanal da hem Sow hem de Emenike’yi ‘tenis’ değil futbol oynamaya ikna ederken benzer yaklaşımlarda bulundu. Önde oynayabilmek için onların becerilerine ihtiyacı var ama onun için asıl önemlisi ribauntlarda oyunda kalmaları. Yani top hızla 3. bölgeye aktarıldıktan sonra topun savunma tarafından kesilmesi istenmeyen bir şey değil. Çünkü yerleşik savunmayı geçmektense, dönenleri toplayıp rakibi çıkmaya çalışırken yakalamak çok daha etkili olabilir. Yani ribauntların değeri bazen kurgulanmış bir hücumdan daha fazla olabilir.
Bunun için dönenleri toparlayacak bir hücum/savunma konsantrasyonuna ihtiyaç var.
Sürekli oyunun içinde kalacak yetenekli ayaklar bu açıdan zorunlu.
Misal ele alacağımız örnek Alex ise sorun hiçbir zaman onun az koşması olmadı. Onun iki temel sorunu vardı.
İlki bir tam ‘winner/galip’ olmayışı. Yüksek yeteneklerine takımın lider 10 numarası olarak 3 lig finali kaybetti. Bunun örneğini Fenerbahçe tarihinde bulamazsınız. Yani taraftar Alex’i keyifle seyretmek için maça gittiler her zaman. Ama hiç ‘bugün ne yapar eder bu maçı alır’ rahatlık ve güvenine kendilerini teslim edemediler. İkinci sorun ise Alex’in oyunun içinde hep var olmasına oyun konsantrasyonunu kaybetmemesine rağmen top kaptırıldığında hamleden ve mücadeleden imtina etmesiydi. Koşmaktan kaçmadı ama teması da sevmedi. Alex teması sevmezdi. Diego mücadeleye belli oranda girer ancak tıpkı Alex gibi güvenilir bir winner karakterinden bahsetmek mümkün olamayabilir. 2004-2008 arası bunu hem kulüplerde hem de milli takımda belli oranda görsek de bugün aynı ağırlığı olmadığı açık.

Kariyerinin en büyük sınavı

Öte yandan fırsat ve risk de açık: Oyun merkezi bu kadar ileride olan bir takım için Diego’nun yaratıcılık anlamında son derece uygun olduğunu söyleyebiliriz. Ancak hücumdaki savunma ve ribauntlar açısından dönüşmesi gerekir. Çünkü Diego Atletico’daki gibi maç öncesi ve kulübedeki hamle elemanı olmayacak. Sürdürülebilir bir liderlik istenecek ondan. Portekiz, Almanya, İtalya ve İspanya tedrisatından geçmiş olması kuşkusuz bir zenginliktir. Çantasında çok bilgi var. Ve Türkiye için bir sentez çıkarabilir. Dediğim gibi Yanal geçen yıl Salih dışında hemen herkesi oyununa ikna etti. Diego’yu da ederse yararlanmak mümkün. Bu onun kariyerinin en büyük sınavlarından biri olabilir.

YORUM YAZ