MENÜ

Bu maçı izleyen finali izlemese de olur

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Dün tenis severler TEB BNP Paribas İstanbul Open tarihinin unutulmayacak çeyrek finaline şahit oldu. Öylesine müthiş maçtı ki final bu kadar heyecanlı ve güzel olacak mı bilemiyorum. Tribünlerin %80'ini oluşturan Federer hayranları üstadın rahat geçeceği bir tur bekliyordu.

Adeta Federer için düzenlenmiş turnuvada büyükbir hayal kırıklığına ramak kaldı. Daha sporcular sahaya davet edilirken sunucunun ses tonu farkı vurguluyordu. Daniel Gimeno-Traver’i övmeye çalışan birkaç güzel söz sıra Federer’e gelince kortun tozu toprağı arasında kayboldu gitti. “Huzurlarınızda Majesteleri” anonsu Koza Words of Sports Arena’dan Esenyurt semalarına yayıldı.

Maç bu atmosferin etkisinde başladı. Yaşayan efsane karşısında hezimete uğrayacağı sanılan İspanyol’a herkes biraz acıyan gözlerle bakıyor, “Federer centilmendir, 6-0, 6-0 yapmaz yani ezmez, kendisini izlemeye gelen hayranları için biraz uzatır” diyordu.

Majesteleri maça iyi başladı ancak zaman geçtikçe Daniel’in direnci arttı. Adeta Nadal’laşmaya başladı. Son oyunun son puanına kadar mental gücünü ortaya koydu, bu maçta ben de varım dedi.

Üstad ilk seti tie-break ile aldığında Sports Arenada herkes “Maç zevkli olsun diye sıkmıyor” diye düşünüyordu, bir kişi hariç: Federer.

Federer’in toprak kort sihirbazı Nadal’dan çektiğini bilenlerin aklına “Yine bir İspanyol, yine toprak kort, yine kabus mu?" sorusu takılıyordu. Aynı soru Federer’in aklına, korkusu yüreğine düşmüş ki aldığı her sayıdan sonra yumruk sıkıyor, come on benzeri patlamalarla kendini motive ediyordu...

2. sette Daniel’in grafiği gittikçe yükseliyor. Racır gacırdıyordu... Sonuç yine tie-break. Bu sefer İspanyol... Tribünler şokta, kaygılar tavan yapıyor...

Üçüncü sette tecrübe -herşeye rağmen- sahneye çıkıyor, “Toprak kortta İspanyol" sendromunu sonlara doğru atlatan tenis sanatçısı oyuna ağırlığını koyuyor ve "Dünyanın en iyi tenisçisi Nadal’dır, çünkü Federer bu dünyadan değildir” diyenlere selam veriyordu...

Daniel son puanda bile aynı direnci aynı iyi oyunu sergilemeye devam etti asla teslim olmadı. Maçın büyük bölümünü yürekleri ağızlarında izleyen Majesteleri’nin hayranlarını bile ayakta alkışlatmayı bildi.

Kortun dışı da izlemeye değer sahneler ile doluydu...

Daha maçın başında sanki birazdan olacakları hissetmiş gibi “Come on Roger” diye Federer’e destek veren içimizden biri türbinlerde gülüşmelere neden oldu. Federer’in ihtiyacı mı var der gibi...

Yurdum insanı gerçekten sevdi mi tam seviyor. Federer hata yaptığında kendi çocuğu okul maçında hata yapmış gibi empati ile çığlık atan bayanlar, gidişattan panikleyip “Haydi Fedo” diye idollerini motive etmeye çalışanlar ayrı bir renkti... Fedo sana canım Feda...

Daniel adına üzülmemek elde değil. Dünya devini eleme ve tarihe geçme şansını elinden kaçırdı. Ancak turnuvayı organize edenler ve RF hayranları için de mutlu son diyelim...

Aksi halde İstanbul Open’ın son iki gününde tüm ilgi kaybolacak, ülke tanıtımı için de önemli olan bu organizasyon etkisini yitirecek, travmayı atlatabilenler yarı final ve final maçlarını izlemeye gelecekler belki ama keyifsiz...

Bence maçın sonuna tüm gerilimi, heyecanı ve keyfinin ötesinde damgasını vuran, Federer’i Federer yapan sportmenlik, centilmenlik ve nezakete şahit olduk.

Maç sonunda gençlerin yüzlerce topunu imzalarken ki mütevaziliği, sabrı ve selfie çektirmek isteyen hiç kimseyi ret etmemesi dahası her bir telefona, makinaya gülümseyerek poz vermesi hiç aklımdan çıkmayacak...

YORUM YAZ