MENÜ

Sabır ve istikrar

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Geçtiğimiz günlerde Terim-Arda meselesine ilişkin farklı onlarca yorum içerisinde içimden geçen tek şey haklı haksız ayrımından ziyade ‘genel huzursuzluk bitsin önümüze bakalım’ düşüncesiydi. Kimin haklı olduğuna ilişkin tartışmalardan bir sonuç da çıkaramadık aslında. O süreçte mesele teknik mi, taktik mi, ego mu yoksa arkasında başka işler mi var soruları paylaşıldı farklı sayfalarda. ‘Peki bundan sonra ne olacak’ dedik, net bir şeyler göremedik. Bu konunun gündemdeki sıcaklığı azalmışken içime sinmedi ve bir kez daha dile getirme ihtiyacı hissettim. Nedeni Kasım ayındaki Kosova karşılaşması... Şimdiden gereken mesajları, içimden geçen doğruluğuna inandığım düşünceleri, bugüne kadar çevremdeki işin profesyonellerinin yorumlarını ve kamuoyunun sesini iş işten geçmeden bir kez daha duyması gerekenlere ulaştırmak aslında... Kosova karşılaşması ile ilgili yorumlar başladığında ilk soru malum Arda çağrılır mı çağrılmaz mı noktasına düğümlenecek.

20 yıldır görevde

Kadronun açıklandığı gün tavan yapacak tartışmalar ve bizler yine işi kaleme vurup yorum getirmeye devam edeceğiz. Oysa bunlarla mı uğraşmalıyız? Benim önümde Arsenal Teknik Direktörü Arsene Wenger ile ilgili bir çalışma var. 20 yıldır görev başında. Premier Lig’de en uzun süre teknik adamlık yaparak İngiltere’ye damgasını vurmuş teknik adamların başında geliyor. 1 Ekim 1996’da göreve başlayan Wenger, 1130 maça çıkmış, 656 galibiyet almış. Onunla futbolcuları 2087 gol atmayı başarmışlar. 20 yıl boyunca Premier Lig’i hep ilk 4 te bitirmiş bir teknik adam, tıpkı Alex Ferguson gibi efsane artık. 20 yıla 3 Premier Lig, 6 Federasyon Kupası şampiyonluğu sığdırmış. Kaybettiği Şampiyonlar Ligi finali de var. Bizim aklımızda kalan unutulmaz anı Galatasaray’la oynadığı UEFA Kupa finali. Kazanmıştık. Fatih Terim’in yönettiği Sarı-Kırmızılı takımımız finalde penaltı atışları sonrası bu İngiliz devini ve hocasını mağlup etmişti.

Nereden nereye?

Wenger’i sadece bizim değil, Avrupa’nın ve hatta dünyanın bu kadar hayranlıkla dillendirmesinin nedenine bakmamız gerekiyor herhalde. Takımına kazandırdığı prestij, ulaştırdığı seviye, bunu gerçekleştirirken ortaya koyduğu transfer politikası ve bunlarla birlikte vazgeçmediği beraber oyun felsefesi ortaya çok farklı sonuçlar çıkartıyor. Dünyanın ekolleri tarafından futbolcu fabrikası kabul edilen ülkelerde merkezleri, scout ekipleri var. Sürekli tarıyorlar. Fildişi Sahilleri, Gana fark etmiyor yetenekli futbolcuların bulunabileceği Afrika’da da arayışlarını sürdürüyorlar bıkmadan usanmadan ... Alıp İngiltere’ye getiriyorlar. Eğitimleri dahil her şeylerini üstlenerek yetiştirmeye çalışıyorlar. Çaba, istikrar, sonuç dengesindeki rolüne bakınca örnek alınması gereken pek çok yanı olduğunu söylemeden geçemiyor insan Wenger’in... İngiltere’de tek bir takımda ve 20 yıl boyunca görev yapmak dile kolay; sabır ve istikrar işin sırrı... Birkaç açıdan “bizimle” karşılaştırabiliriz durumu. Dedim ya en önemlisi şüphesiz istikrar! Bu kavram herhalde bize en çok uzak olanların başında geliyor. Ne kulüplerimizde ne de milli takımda yaşanıyor istikrar... Sorun sadece Arsenal gibi gelir üretememekle açıklanabilir mi? Paran varsa iyi oyuncuları toplar alırsın, işine bakarsın denilerek istikrarı açıklayabilir miyiz? Şüphesiz doğru bir yaklaşım olmaz. İngiltere’nin de sonuç odaklı bir ülke olmadığını kim söyleyebilir?

Şampiyon olabilir

Doğru ama güvenmek, sabır pek çok şeyin üstüne çıkmıyor mu? Arsenal tüm kombinelerini satmış ve yeni kombine almak için 10 yıl sıra beklemek gerekiyor. En pahalı bilet satışı yapan takım, kasasında 150 milyon Pound nakit parası olan ender kulüplerden biri ve en önemli özelliği herkese adil davranan bir teknik adam var arkasında... Ünlü İngiliz Gazetesi Evening Standart’ın istatistiklerine göre bu yıl Arsenal şampiyon olabilir! Wenger’in yönetiminde ortaya çıkan resmi biz nasıl göreceğiz ve görmeliyiz bu çok önemli! Arsene Wenger’den bahsetmemizin nedeni istikrar, taktik, adiliyet ve sonuç olarak inandığınızda nerelere ulaşabileceğiniz. Bizdeki duruma bakacak olursak ne yazık ki çoğu takımımız dahil, “Milli Takımımız’ın” da belli bir oyun şablonu yok. Bu işin sistemini çözen olmadı. Her maça göre ayrı taktik. Günübirlik yaşıyoruz. Bir gerçek var ki Milli Takım başta olmak üzere belli bir oyun standardımızın olması gerekliliği. Dile getirmek, ‘biliyorum’ demek yerine uygulamak gerekiyor. ‘Gerekeni yapıyorum’ diyen mutlaka çıkacak karşımıza ancak sonuçlar öyle demiyor. Olması gereken sistem oturursa emin olun sonucunda başarı kaçınılmaz olacaktır, bizim aslında bunu konuşmamız gerekiyor...

Tekrar dönelim başarının anahtarına, Arsene Wenger’e. O oyuncuları ile arkadaş, patron ilişkisini iyi dengeler ve tüm takımdaki oyuncuları ayrı ayrı önemser.

Ayrı bir yeri var

Mesut Özil gibi oyunculara gösterdiği ilgi diğer oyuncuları düşündürür ve içten yaklaşım herkesin motivasyonunu artırır. Bir söyleyişisinde, “Özil antremanlarda istediği zaman gol atıyor”der. Önemli olan isteyecek ruhu yaşatmak ve tabii ki takımın yıldızlarına az önce de dile getirdiğim gibi ayrı hassasiyet gösterir ki diğer oyuncular da aynı saygıyı göstersin birbirlerine. Hayatımızın her anında büyük önem arz eden saygının sporda da ayrı bir yeri var. Sporcu, teknik adam saygıyı hakkedecek ve kendi aralarında bu çizgiyi koruyacak. Sonuçta başarılı olmamak mümkün değil. Üzücü olan bizim bu işte zorlanmamız. Çizgilerimiz dalgalı belirgin olmadı bir türlü. Ondan dolayıdır ki Arda, Burak, Fatih Terim örneğinde olduğu gibi sıkıntılar peşi sıra geldi. Başka bir soru Selçuk bu oyuncuların arkadaşı olduğu için mi çağrılmıyor? Bu bir cezalandırma yöntemi mi? Cevaplanması gereken bir soru. Peki diğer taraftan sadece teknik adam gözüyle bakılabilir mi sonuç arayışına?

O da değil elbette. Daha kestirmeden bakarsak bu bir zincir ve halkaları birbirine bağlı. İstikrarlı teknik adam, istikrarlı yönetim ve ötesi. Bu anlamda yeterli miyiz? Yetersiz tanımlaması haksızlık olur. Ama yeterli görünenlerin icraatları konusunda sıkıntı yaşamıyor muyuz?

Farkına varmalıyız

İstikrarı sorgularken bakmamız gereken ne kadar çok nokta var. İngiltere Premier Lig’in verileri biz ve bizim gibi onlarca ülke için ütopik olabilir. Ama teslim mi olacağız? Şimdiden tarihe damgasını vurmuş olan Fatih Terim ve Arda Turan.

Nihayetinde dikkatli incelemeli, anlamalı ve farkına varmalıyız. İnsan değerlendirmek, yok etmek, vazgeçmek, bırakmak kolay. Yıkmak çok daha kolay. Önemli olan yapıcı olmak. Bu, çok sabır isteyen bir süreç. Kimse kolayca Fatih Terim ve Arda Turan olmuyor. Büyük emekler, çabalar gerektiren bir konudan bahsediyoruz. Yağmuru var, çamuru var, uykusuz geceleri var, yorgunluğu, sakatlığı var.. Ve bir o kadar da milyonlarca insanın hayatındaki her türlü acıyı, sıkıntıyı bir golle kenara itebilmek için gözünüzün içine bakması var. Bunun gururu var. Sizin yaptığınız, becerdiğiniz işlere bakarak bulutların üzerine kolayca çıkabilecek, mutluluktan ağlayacak binler, milyonlar var. Kısaca büyük sorumluluğunuz var. Hiçbir işi kişiselleştiremeyecek durumdayız. Hiçbir konuyu Ay-Yıldızlı formanın üstüne taşıyamayız. Şurada çok kısa bir süre kaldı. Tahammül sınırları geçilmek üzere. Aksi duruma artık kimse izin vermez. Ne yapılması gerekiyorsa, kişiselleştirmekten çıkarıp memleketselleştirmeliyiz! Ötesi yok! İstikrar istiyorsak sabırla birlikte fedakarlık yapmalıyız.

YORUM YAZ