MENÜ

Ahval ve şerait

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Boşa koysan dolmuyor doluya koysan almıyor. Fenerbahçeli futbolcuların sahadaki çaresiz, aciz ve hiçbir yere varmayan nafile çırpınışları, ürkek, acemi ve bazen de komikleşen halleridir taraftarın beynini, yüreğini ve gözlerini acıtan... Hatta utandıran...
Taraftarlar için mesele yenilgi, farklı yenilgi, puan kaybı, hatta yarıştan geri kalıp hedeften uzak düşmek de değil. Takımının sergilediği itici ve inkarcı tablo; umudu kurşuna dizen, kendi kalesini yıkmaya çalışan acemi mangası görüntüsü... Rakip kim olursa olsun sahada baskıya boyun eğen, bırakın oyununu, kendi varlığını kabul ettiremeyen, zaten buna da inancı olmayan güçsüzlük, bezmişlik, yılgınlık hâli... Diriliş diye bakılan her maçta tükenişe bir adım daha yaklaştıran panik atak savurganlık.
Öyle bir garabet ki, geçici hafıza kaybı gibi. Mesela alfabeyi, konuşmayı, yazmayı ve okumayı unutmak gibi. Nerden baksan akıldışı!
Futbolu, futbolculuğu, futbolun en basit kurallarını, en temel alfabesini, takım oyununu, takım ruhunu, formasını, kulübünü, yeteneğini, rakibini, mesleğini, kariyerini külliyen inkar eden başıboş bir güruhtan farksızlar. Ancak sadece rakipleri ve felakettten medet uman rant cambazlarını güldürüyor.
Sabır, sabır diyerek dişlerini, yumruklarını sıkanların, bugünlerini gururla erteleyebilenlerin, şu hayat şartlarında evlerinde forma koleksiyonu biriktirenlerin, Fenerbahçe’nin kurtuluş mücadelesine cepheden destek verenlerin, zamandan, durumdan bağımsız olarak katıksız sevenlerin dilini konuşuyoruz. Onların öfkelerini, ıstıraplarını, hayal kırıklıklarını manüple etmek, kişisel intikamları için kullanmak isteyen yağmacıların veya taşaronların değil.
Ligin daha 6. haftasında havlu atma noktasına gelmek Fenerbahçeliler’in yabancı olduğu bir kavram değil. Ancak kendini sürekli tekrarlayan o hastalıklı yapıyı ortadan kaldırma iddiasındaki bu Fenerbahçe için kabul edilebilir bir manzara da değil.
Taraftarlar bunu bile geçmiş de, artık Şampiyonlar Ligi grup maçlarında “ağır bir hezimet yaşar mıyız?” korkusuyla boğuşuyor. Ve tabii seneye orada olamamak gibi bir olasılığı içine sindiremiyor.
Psikolojik danışmanlar, öncelikle şu telkinde bulunurlar: “Sorun yoktur, durum vardır!”
Şu halde yeteneklerin, şöhretlerin, karizmaların, kıdemlerin, yakın geçmişin, dünün, bugünün, formanın, mazeretlerin arkasına sığınmadan önce durum tespitini doğru yapmak, sonra soğukkanlı bir biçimde keskin bir kararlılıkla üzerine gitmek gerekiyor.
Yaşananlar ‘durum komedisi’ne dönüşmeden!

YORUM YAZ