MENÜ

Fenerbahçe ile Elena'nın azmi

Abone Ol Google News

Iki farklı olay. İki farklı direnç. İki farklı başkaldırı. Belki de başeğmeme. Pes etmeme. Diz çökmeme. Yenilmeme. Sonuna kadar direnme.
Başkaldırı insanoğlunun doğasında vardır. Edilgenlik de öyle. Hayat ikisi arasında gidip gelen bir sarkaçtır aslında. Nasıl bir hayatı yaşayacağımıza karar verdiğimiz anda ikisi arasında seçimimizi yapmış oluruz. Bu seçim, kendi hayatımıza ve kaderimize hükmedip hükmetmeyeciğimizle ilgilidir. Ya başkalarının bizim yaşamamızı istediği hayatı kabulleneceğiz, ya da kendi geleceğimizi kendimiz tayin edeceğiz. Bir tarafta onurlu ve anlamlı bir yaşam, diğer yanda hiçlik.
Gösterdiği olağanüstü direnç ile Sevilla’yı eleyen Fenerbahçe ile gücü tükenmesine rağmen, sürüne sürüne finiş çizgisini geçen Rumen atlet Elena Tampau, hayata dair unutulmaz fotoğraf kareleri astı belleğimizin loş duvarlarına. Asla boyun eğmememiz gerektiğini bir kez daha kavradık onların onurlu direnişi karşısında. Hayatla başetmenin yolunun sonuna kadar çarpışmaktan geçtiğini yeniden hatırladık onların azmi sayesinde.
Biri kazandı, muhtemelen kazanmaya da devam edecek. Diğeri ise yarışı kaybetti belki, ama kaybederken de nasıl kazanılabileceğini öğretti herkese. O penaltı atışları sonunda Fenerahçe de kaybetseydi, tıpkı Elena gibi kaybederken kazanmış olacaktı. Bu, mağlubu olmayan bir yarıştır.
Yıllarca akıllardan çıkmayacak bu iki farklı spor olayından çıkarmamız gereken çok önemli dersler var. Nasıl bir hayat yaşayacağımıza karar verirken Fenerbahçe ile Elena Tampau’nun mağrur fotoğraflarına bir kez daha bakmamızda fayda var. Bizlere sundukları seçeneğe dört elle sarılmamız halinde ancak yaşamımıza mana katabiliriz. O seçenek ki; bize acı çektirebilir, elem-keder verebilir, bizi yara bere içinde bırakabilir, engebelerle, kör kuyularla dolu yollardan geçirtebilir, her mesafe alışımızda birer parçamızı bıraktırabilir; ama dik durmasını, öz saygımızı muhafaza etmesini sadece böyle öğrenebiliriz. Zordur böyle yaşamak. Lakin yaşamak budur. Yaşamak direnmektir. Gerisi hiçliktir.

Haberin Devamı

Statta terörist var!
Gençlerbirliği ile Beşiktaş arasında oynanan maçta Ankaralı bir grup küçük kız, tribünde adına döviz dediğimiz karton kağıtlardan yapılmış pankartlardan açıyorlar. Tello’ya yönelik sevgi ifadeleri yer alıyor, minik ellerdeki dövizlerde. Senede bir kaç kez kavuşabildikleri Beşiktaş’a ve Tello’ya sevgilerini böyle gösteriyorlar. Özlem giderdikleri için çocukların içi içine sığmıyor. Müthiş bir heyecan ve coşku yaşıyorlar. Taa ki çevik kuvvet polisi ortaya çıkana kadar.
Çocuklar ve çevik kuvvet! İşgüzar polisler geliyor, yasak olduğu gerekçesiyle çocukların ellerinden dövizleri topluyor. Küçücük kızlara adeta terörist muamelesi yapıyorlar. Bir coplamadıkları kalıyor! Çocuklar şaşkın, çocuklar üzgün, çocuklar darmadağın. Çocukların ruhu paramparça.
İnsan ne diyeceğini şaşırıyor, aklımızın hafsalamızın alamayacağı böyle vahim bir olay karşısında. Bu ne işgüzarlık, bu ne sevgisizlik böyle. Gasp, kap-kaç, haraç çetelerinin sokakları teslim aldığı bir Türkiye’de polisin yaptığına bakar mısınız? Pes demek bile hafif kalıyor.
Polisin statlardan çekilmesinin zamanı geldi geçiyor. Türkiye bunu da gerçekleştirmeli. Nasıl tel örgüler kalktıysa, polis de kendi asıl işine geri dönüp halkı kötü adamlardan korumalı. Çağdaşlığın gereği budur.

Haberin Devamı
YORUM YAZ