MENÜ

Engel, engeldir!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

2004 Atina Paralimpik Oyunları’nı yerinde izleyen iki gazeteciden biriydim. (Diğeri de yine Fanatik’ten Sedat Hardal’dı!) Sekiz sporcuyla yarışıyorduk. Bir önceki oyunlar olan Sydney’de sembolik olarak sadece 1 sporcuyla temsil edildiğimizi hesaba katarsak yüzde 800’lük bir artış söz konusuydu! Aslında bu rakamlar 21. Yüzyıl Türkiyesi’nin utanç rakamlarıydı. Ama buna da şükür diyecek bir tevekküle sahiptik!

Yollar, sokaklar, okullar...

Oyunlar sonunda bu sekiz sporcumuzdan biri altın madalya almayı başardı. Adı Korhan Yamaç’tı. Güneydoğu’da gazi olmuş subaylarımızdan biriydi. Atıcılıkta Paralimpik Şampiyonu olmayı başarmıştı. Bu, Türkiye’nin Paralimpik tarihinde aldığı ilk altın madalyaydı. Bu başarı bizi o kadar gururlandırdı ki, o coşkuyla Can Yücel’in ‘Engeller, engel değildir’ şiirinden esinlenerek ‘Engel, engel değildir’ şeklinde bir başlık atarak hamasi bir yazı döşemiştim! Yazı güzeldi güzel olmasına da, gerçeklerin üzerini örtmeye yetmiyordu elbette... Aradan geçen 12 yılda 2008 Pekin ve 2012 Londra olmak üzere iki kez daha Paralimpik Oyunları’nı yerinde takip etme imkanım oldu. Rio’yu ise televizyon başında izledim. Bizzat, yaşayarak sahip olduğum tecrübelerim sonucu öğrendiğim bir realite var ki, o da, bu ülkede engellilerin işlerinin çok çok zor olduğudur. ‘Engel, engel değildir!’ noktasından, ‘Engel, engeldir!’ noktasına gelmem için, işin içine az da olsa girmem yeterli olmuştu bile. O zamanlar ‘Engel, engel değildir!’ derken, elbette engellilerin engeline vurgu yapmıştım. Bu konuda bugün de aynı fikirdeyim. Engellilerin sahip olduğu engelin, sporda şampiyon olmalarına ve daha bir çok şeye engel olamayacağını hepimiz biliyoruz. Ama engel, sadece onların engeli değil ki! Onların karşısındaki gerçek engel, bu ülkeyi ve bu ülkenin şehirlerini, ilçelerini, kasabalarını yönetenlerin zihinlerindeki engeldir. Engellileri hâlâ ikinci sınıf vatandaş görme zihniyetidir asıl engel. Yollar, sokaklar, yaya geçitleri, binalar, okullar, toplu taşıma araçları, yaşam alanları engelliler için başlı başına birer engel olmayı sürdürüyor. Ne belediyeler, ne devlet bu konuda yeterli çabayı gösteriyor ne yazık ki. Çünkü, öncelikleri bu değil! O yüzden engelli bir insanımız tek başına sokağa çıkamıyor, eğitimini sürdüremiyor, iş güç sahibi olamıyor, spor yapamıyor. Bugün spor yapabilenler, buzdağının görünen yüzü. Diğerleri hâlâ suyun altında!

Kocaömeri’i de küstürmeyelim

Bu eleştirim, sadece bugünün yöneticilerine değil, on yıllardır engelliler için hiç bir şey yapmayan tüm yönetenleredir. Bilakis, bugünün yöneticileri son yıllarda engelliler için bir takım düzenlemeler yaptı ama maalesef yeterli değil. Buna toplumdaki farkındalık eksikliğini de eklediğimizde karşımıza kapkara bir tablo çıkıyor. Sporcularımızın son üç Paralimpik Oyunu’nda altın, gümüş, bronz madalyalar kazanması, bu ülkede engelliler konusunda işlerin yolunda gitmesinden değil, onların kendi kişisel gayretinden, yeteneğinden ve onların başarması için gecesini gündüzüne katan bir avuç gönüllünün insan üstü çabasındandır. Başta Türkiye Milli Paralimpik Komitesi Başkanı Yavuz Kocaömer olmak üzere... Onu da küstürüp, kaçırmak üzere olduğumuzu burada belirtmeliyim! Şayet, engelliler konusunda samimi bir şekilde duyarlı davranan bir yönetim erkine ve topluma sahip olsaydık, emin olun Paralimpik Oyunları’na en az 250-300 sporcuyla katılır, aldığımız madalyaların sayısı da 9’lu, 10’lu rakamlardan 40’lı, 50’li rakamlara çıkardı. 2016 Rio Paralimpik Oyunları’nda 3’ü altın, 1’i gümüş, 5’i de bronz olmak üzere alınan 9 madalyaya bu pencereden bakılırsa daha gerçekçi olunur kanısındayım. Zira bu ülkenin gerçeği tam olarak bu! İnanmıyorsanız bir tekerlekli sandalyeye oturun, evinizden çıkın, bir kilometre yol gidebilecek misiniz, iki durak arası yolculuk yapabilecek misiniz, karşınıza çıkan ilk devlet dairesine rahatça girip çıkabilecek misiniz, bir görün!

YORUM YAZ