MENÜ

Duygusuz Feldkamp!

Abone Ol Google News

Iskoçya’daki Caledonian Üniversitesi, geçtiğimiz günlerde yaptığı ilginç bir araştırmayı kamuoyuna açıkladı. Bilim insanları, hayatın en büyük gizemi ve aynı zamanda mutlak hakikati olan ölümü incelemişlerdi. Ortaya çıkan sonuç ilginç olduğu kadar ürkütücüydü de...
Her ölüm insana farklı bir acı veriyormuş. Acı kiminde yoğun ve uzun, kiminde kısa ve daha hafifmiş. Bunların içinde en acı vereni ise yanarak ölmekmiş. Ateşe maruz kalan insanda yanıklar çok şiddetli acıya yol açıyormuş. Bu, sinir uçlarının yanmasına kadar sürüyormuş. Sinir uçları yandıktan sonra kişi his kaybına uğruyor ve ölüyormuş.
İşte Almanya’nın Ludwigshafen kentinde Alman faşistlerinin çıkardığı düşünülen yangında hayatını kaybeden 5’i çocuk 9 Türk vatandaşı da böyle öldüler. Kendilerini bir anda ateş topunun içinde buldular. Önce saçları tutuşmuştur muhtemelen... Ardından tüm bedenleri. Sinir uçları yanana kadar acı içinde kıvrandı biçareler, acı vatan Almanya’da... Memleketlerinden binlerce kilometre uzakta, ekmek parası uğruna hayata tutunmaya çalıştıkları Almanya’nın bir banliyosünde çığlık çığılığa sonsuzluğa savruldular.
Bu aslında, gelir adaletsizliğini bir türlü düzeltemeyen, kendi insanına yatırım yapmayan, dışa bağımlı politikalara emperyalist güçlerin mandası haline gelen bir ülkenin trajedisinden başka bir şey değil. O bebek ölülerini orada ziyaret etmek marifet değil, onları kendi ülkelerinde tutacak ekonomik önlemleri almaktır aslolan. Refahı eşit paylaştırırsan, kim terkeder ki memleketini?
Türk kamuoyu pek duyarsız kaldı bu kahredici olaya. Türban meselesinin gürültüsü arasında kayboldu gitti. Oysa medeni bir ülke 9 vatandaşını böylesine trajik bir şekilde kaybetse, dünyayı ayağa kaldırırdı. Günlerce yas tutarlardı. Ama biliyorum, biz kader deyip geçeceğiz.
Çocuklarımız yandı
çığlıklarını duymadık

Bir spor yazarı olarak ben isterdim ki, kaybettiğimiz spor adamlarının ardından haklı olarak nasıl statlarda saygı duruşu düzenliyorsak, bu talihsiz vatandaşlarımız için de aynı duyarlılığı göstermeliydik. Sahaya pankartlarla çıkmalıydık. Tribünlerde ırkçılığı lanetlemeliydik. Ama yapmadık. Siyasetin futbolu vesayet altına alma çalışmaları daha önemli ve öncelikli geldi bize. Zaten bizi bizden alan ve uygar dünyanın dışına iten de insana dair olmayan bu önceliklerimiz değil mi?
Son günlerde, bazı medya ulemalarının linç operasyonuna giriştikleri, hatta Hakan Şükür’ü kadro dışı bıraktı diye “duygusuz” ilan ettikleri Feldkamp kadar bile olamadık. Bir Alman bizim acımızı bizden daha fazla kendi içinde hissetti. Yıllar önce Solingen katliamında da kendi devletiyle ters düşmesi pahasına aynı duyarlılığı göstermişti, pamuk ihtiyar. Bu konuda spor dünyamızdan başka da ne bir söz, ne bir kelam duyduk. Sporla uğraşmak, spor adamı olmak, çevremizde gelişen toplumsal olaylara kayıtsız kalmak anlamına gelmez ki... Başarılı bir sporcu ya da spor adamı her zaman olunabilinir. Ancak büyük sporcu, büyük spor adamı olmak, önce büyük insan olmaktan geçiyor. Giderek kendine yabancılaşan bir toplumun, Feldkamp gibi bir gönül dostundan öğreneceği daha çok şey var. Hem de acilen...

Haberin Devamı

Bir kaleci itinayla nasıl yok edilir!Ulkemizde en az yetişen futbolcu tipi kalecilerdir. Son çeyrek yüzyılda Rüştü’nün dışında uzun yıllar üst düzeyde ülke futboluna hizmet veren bir başka kaleci daha yetiştiremedik. Bazı kalecilerimiz zaman zaman bu konuda pırıltı verseler de, performansları sezonluk başarıdan öteye gidemedi.
Geçtiğimiz yıl Vestel Manisa’da Bülent Ataman’ın ceza almasından sonra kaleyi devralan 21 yaşındaki Ufuk Ceylan, gösterdiği performansla takımının kümede kalmasında en büyük pay sahiplerinden biri olurken, futbol kamuoyuna da “işte aranan kan” dedirtti. Galatasaray’dan transfer teklifi de alan 1.93’lük file bekçisinin, sezon başında Ümit Milli Takımı’nın Liechtenstein maçında kolu kırıldı. Bir kaç ay sahalardan uzak kalan Ufuk Ceylan, tam kaleyi tekrar devralmışken, kimsenin aklınının almadığı bir operasyonla aniden Giray Bulak’ın yerine takımın başında bitiveren (!) Yılmaz Vural’ın gadrine uğradı. Türk futboluna ne verdiği hiç bir zaman anlaşılamayan, ancak ne hikmetse asla işsiz kalmayan Vural, Fatih Terim’in Avrupa Şampiyonası kadrosunda düşündüğü Ufuk Ceylan’ın yerine Sakarya’dan Kolombiyalı Martinez’i kiralattı. Ve daha takımla antrenmana çıkmadan Galatasaray maçında kadroya koydu genç file bekçisini. Koydu koymasına da, “Allah’ın sopası yok” dedirtecek cinsten yarım düzine gol yiyerek Manisa’ya döndü Vestel takımı... Bu golleri Martinez mi yedi, Yılmaz Vural mı yedi, yoksa Türk futbolu mu yedi? Takdiri size bırakıyorum sevgili okurlar.

Haberin Devamı
YORUM YAZ