MENÜ

Arka Bahçe

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Başka bir çocuk yapın benden size hayır yok Aklınıza geldikçe içiniz ürperir, tüyleriniz diken diken olur. Tarifi imkansız bir hüznün sarmalında bulursunuz kendinizi. Sanki Shakespeare’in bütün trajedileri toplanmış, o bir kaç kelimeye sığmış gibidir. Bir yerlerde, birilerinin çektiği acının yüreğinizin taa en derinliklerine kadar değdiğini hissedersiniz. Kasılırsınız. Boş bakışlarla belli belirsiz oraya buraya bakarsınız. Gözlerinizi ufka dikersiniz. Göğsünüzde bir şeyler düğüm olur. Yutkunmak istersiniz, yutkunamazsınız. Bir an varlığınızı, hayatınızı sorgulama gereği duyarsınız. Her şeyin ne kadar boş ve anlamsız olduğu kanısına kapılırsınız. Tersyüz olursunuz. Öyle ki, belki de hiç bir şey bir daha eskisi gibi olmayacaktır. İşte bu yazının başlığına çıktığım ifadeler, bir kaç gündür bende böylesine derin bir etki yarattı. Allak bullak oldum. Kırk yıllık ömrümde beni bu kadar sarsan bir söz daha duymadım. Bu kahredici sözler, bundan yaklaşık iki hafta önce sonsuzluğa kanat çırpan 16 yaşındaki Deniz Bayındır’a ait. CHP Milletvekili Hüseyin Bayındır’ın tek çocuğu olan Deniz’in hikayesini gazetelerden, televizyonlardan duymuşsunuzdur. Beynindeki tümör nedeniyle iki kez ameliyat olan, fayda etmeyince İsrail’e giderek kök hücre nakli yaptıran, ancak buna rağmen hayata tutunamayan talihsiz Deniz, ilk ameliyatından önce bu dünyada kendisine kısacık bir rol biçildiğini hisseder ve annesine şöyle der: “Başka bir çocuk yapın, benden size hayır yok.” Galatasaray yenildi Denizim de öyle... Bu sözleri Sabah Gazetesi’nde çıkan Eylem Bilgiç imzalı röportajda okuduğum günden beri, bir insanın hiç bir zaman alt edemeyeceği ölüme karşı nasıl bu kadar metanetli olabileceğini, dik durabileceğini kavramaya çalışıyorum. Nasıl bu kadar asalet sahibi olabileceğini de tabii... Yenildiğini anladığı anda bile geride bıraktıklarının mutluluğunu düşünecek kadar eşine az rastlanır bir asalet... Ve bu trajedide sporun bir başka yüzüne daha tanık oluyorum; biricik evlatlarının kum tanesi gibi avuçlarının içinden kayıp gitmesini önlemeye çalışan çaresiz anne-babanın, futbol sevgisiyle, renk aşkıyla çocuklarını hayata bağlama çabasına... Tıbbın bütün imkanlarının denendiği ama fayda etmediği umarsız bir hastalığı oğlunun Galatasaray sevgisi ile yenmek isteyen baba Hüseyin Bayındır bakın neler yapmış: “Yoğun bakımda yatıyordu. Galatasaray-Fenerbahçe maçı vardı. Ben de Galatasaray yenerse, Denizim de yener, gözlerini açar diye inandım. Oynanırken, onun kulağına maçı dakika dakika fısıldadım. Ama maalesef Galatasaray yenildi. Deniz de son raundda yenildi.” İşte böyle efendiler... Futbol sadece sizin bildiğiniz ve bizlere empoze ettiğiniz gibi bir oyun değildir. Futbolun bin bir çeşit yüzü vardır. Tıpkı hayatın olduğu gibi... Sizler bu naif oyunu ranta çevirirken, iktidarınızı onun üzerine kurarken, tepemizde tepişirken, birbirinizin boğazını sıkarken, birbirlerini kessinler diye holiganlar, çeteler beslerken, tribünleri yangın yerine çevirirken, toplumu kamplara bölerken, televizyon ekranlarını, gazete sütunlarını kirletirken; renk aşkı, Denizler için hayat iksiri, biçare anne-babalar için umut oluyor. Çünkü onların sevgisi, gerçek sevgidir. Katıksızdır, saftır, karşılıksızdır. Ve o kadar güçlüdür ki, ihtiyaç duyulduğu anda damarlarda kan, bedenlerde can olur. Ve sizin kudretiniz o aşkı yüreklerden söküp atmaya yetmez. Cansız bedende kefen, tabutta örtü olur, yine de size yenilmez...

YORUM YAZ