MENÜ

1984

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

100’den fazla resmi maç. Birçoğu fizik ve zihin olarak ağır. Birçoğu ülke tabiriyle kırılma maçı. İki sezondur böyle haftalar geçiren ve kazanmayı beceren takım, tarihinin en büyük Avrupa başarısının üstüne o kırılma maçlarından birisini kaybetti. Şaşırtıcı değil. Hele sistemin psikolojini yönetmenin, saha içine bu kadar üst düzey etki gösterebildiği ülkede. Galatasaray’ın büyük futbol yanlışlarına rağmen 2 sezon önce olduğu gibi şampiyonluğa yaklaşmış olması normal değildir. Teknik olarak hücum güçlerinin yüksek olması ile açıklayamazsınız. Ya da manevi olarak cebi delik, yüreği zengin kahraman Türk evlatları masallarıyla. Üstelik iki yıl önce en iyi noktalarından birine gelmiş ve maksimum puana ulaşan rakibini geçmişse. Futbol ve hayat bir kere yutar. İkinci kez yutuyorsa yorumlayanlar, yönetenler ve seyredenler için ciddi sorundur ve Fenerbahçe’yi de aşar.
O yüzden kulüpler, sistemin çarpıklıkları yüzünden kendisine zarar vermekten vazgeçmeli. Emeği, politize olmuş ve kulüplerle teknik adamlara hükmetmeye, Türk futbolunu kalem ve diliyle yönetmeye çalışanların şüpheli görüşleriyle derecelendirmekten vazgeçmeli. Fenerbahçe, lig için kendisini asma karakterini yok etmeli. Elindekini takdir edebilmeyi öğrenmeli. Bunu yapmak için yorumcuların telkinlerine ihtiyacı olmamalı. Yönetimler, taraftar reflekslerinden ne kadar uzak olursa bir kulübün gelişme şansı o kadar artar. Fenerbahçe kriz anlarındaki davranış kalıplarını ne kadar düzeltirse sisteme o kadar az takılır.
Zira sistem, kendi kuyruğunu kovalıyor. 6 hafta kala teknik adam kovmanın neredeyse doğruluğu konusunda patent alınacak. O yüzden “Fenerbahçe Zico’yu göndersin” diyorlar herhalde!
Peki nereye kadar? 1984 romanının futbol versiyonudur Türkiye. Çekirdektekilerin herkesi kendileri gibi olmaya, kendisine hizmet etmeye zorladığı, alıştırdığı ve medyayı araç olarak kullandığı dünya. Futbolu kurtarma üzerine el kitapları yazarken işin kökenini kurcalamaya hem cesareti olmayan, hem de çıkarları izin vermeyenlerin ülkesi. Bizim gibiler birgün komplocu olmaktan kurtulacak elbet. Tabi büyük biraderler de yazmaya başladığında! Hakan Şükür olayı bunun en güzel örneği değil mi? Onun politik kimliği ve inancı yıllardır biliniyor. Ama Galatasaraylı yorumcular, yenilir yutulur olmayan yazılarını şimdi yazıyor. İş bittikten sonra! Tıpkı onlarca yıl sonra açılacağı söylenen CIA dosyaları gibi. Belki birgün Mehmet Ağar’ı da yazacaklar. Ama onlar yazana kadar hepsi komplo olarak kalacak. Ya Türk futbolu ne olacak?

YORUM YAZ