MENÜ

Öğrenmek için okumak iptiladır!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Dilmen, bahsi Kocaman’ın ketumluğundan açtığı bölümde, “Düzgün adam, iyi adam ama paylaşımcı değil. Çok gazete okuduğunu da sanmıyorum” diyor. ‘Okuma’ meselesi ülkemizin temel sorunlarındandır. Okumanın, öğrenmeye çalışmanın haniyse ayıplandığı bir coğrafyada doğduk, büyüyoruz ve öleceğiz.

Okumaya direnmek...

“Herkesi okumaz, seçerek okur” demek başka bir şey. Lakin, “Çok gazete okuduğunu da sanmıyorum” tespiti söz konusu, onca yılın arkadaşlığı olunca kuru bir gözlem, subjektif bir değerlendirme olmanın ötesine geçiyor!.. İletişim Yayınları’nın yerinde bir sloganı vardır; “Okumak iptiladır...” Öğrenmek için tam da böylesi bir ‘düşkünlük’tür okumak. Okumaya direnmek, bilgiye, değişime direnmektir. Bu noktada Kocaman özelinde aklıma iki şey düşüyor. İlki, sıklıkla okumuyor çünkü okumaya değer yazı/analiz olmadığına ikna durumda... Bu biraz ‘kibirli bir duruma’ işaret eder. İkincisi, okumuyor çünkü aklını ‘kirlilik’ten uzak tutmaya çalışıyor. Eğer bu ise daha fena!.. Çünkü bu da, “Oyunu benim gözümden gayrı gözle izleyenden öğrenecek çok az şeyim var hatta yok” demek anlamına da gelir!..

Doğru bildiğine sabitlenmek


Bu ‘okumuyor’ ve ‘paylaşımcı’ değil algısı Fenerbahçe’deki bir önceki teknik adamlık sürecinde ‘koşu mesafesi’ gibi son derece geliştirici bir tartışmayı ülkeye hediye eden Kocaman adına önemli bir olumsuzluktur. Oyunun zevk, kalite, bilgi düzeyinin yükselişi entelektüel düzeyiyle doğru orantılıdır. Ülkemizde, ‘kendi doğru bildiği’ne sabitlenmiş çok sayıda teknik adamın varlığı oyun seviyesinin vasatı aşamamasının önemli nedenlerinden biridir. Alex De Souza’nın hatıratından Kocaman’ın, “Burası Türkiye. Burada işler böyle yürür” dediğini okumuştuk. Hal böyle olunca Rıdvan Dilmen’den öğrendiklerimiz bambaşka anlamlar taşıyor... Bu sabitler gerçek tartışma konularımız haline gelebildiğinde işleri yoluna koymak o denli kolaylaşır.

Sadece ‘güç’le olmaz

Diğer yandan Dilmen, “Benim futbolum bu Rıdvan. Ben bunu oynayacağım, ben güçle kazanacağım” dediğini de belirtiyor. ‘Güç’ her dönem futbolun olmazsa olmazıdır. Ancak ‘gösteri’ üzerinden bir ‘endüstriyel faaliyet’e dönüşmüş olan futbolda hız, sürate dayalı şaşırtıcılık, özgürleştirilmiş ama disiplinli bireysel beceri, estetik gibi etmenler de en az güç kadar önemli, belirleyicidir. Sadece ‘güç’ ile de kazanır takımlar ancak bu ‘izleme keyfi’ne feda edilebilir kadar kıymetli değildir. Nice takımın uzun süre şampiyon olamadığı halde ‘çekim merkezi’ olması tam da oyunun bu zevk/eğlence denklemiyle doğrudan ilgilidir. Beri yandan sadece ‘güç’ ile kazanan takımların ürettiği katma değer ile gücün yanına futbola dair diğer etkileri koyarak kazanların ürettikleri arasında dağlar kadar fark olduğunu da unutmamak gerek.

YORUM YAZ