MENÜ

Hepimiz yaşlıyız!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Kötü yetiştirilmiş bir çocuktan daha da kötüsü, kötü bir yetişkin değil midir?” diye soran Andre Comte-Sponville, ‘nezaketin’ küçük bir şey olduğunu ama büyük şeyleri hazırladığını söyler. Fanatik’in Beşiktaş editörü ‘genç yetenek’ Alican Esenci, Beşiktaş yöneticisi Celal Kolot’un son demecini okuduğunda, elim hemen Sponville’in “Büyük Erdemler Risalesi” adlı başucu kitabıma gitti. Şöyle diyordu Kolot: “Rakiplerimiz iyi transferler yaptı. Ancak Galatasaray’ın ciddi bir hoca problemi var. Kalli benim annemle yaşıt. Sezonu tamamlayabileceğini düşünmüyorum. Galatasaray sezon ortasında hoca değiştirir.” Ne diyordu türkü; “Derdim çoktur hangisine yanayım...” Kolot’un annesine mi, yoksa Feldkamp’a mı? Kapitalizm, işine yaramayan şeylere karşı hoyrat ve acımasızdır. İhmal eder, çöpe atar. Bu şiddetten en çok nasiplenenler arasında sakatlar, hastalar ve yaşlılar da vardır. Yaşlılık neredeyse ‘bulaşıcı bir salgın hastalık’ gibi algılanır bu sistemde. Yaşlılar, sigorta sistemini yiyip bitiren, gençlere daha çok prim ödeten, haliyle onları daha çok çalıştıran, ihmal edilebilir canlılar olarak görülür. Görülür de, utanma belası o kadar kolay dile getirilemez. İstenir ki, yaşlılar devlet parasıyla ‘ense yapmasın...’ Ben öldüğü güne kadar babamın zıpkın gibi bir delikanlı olduğunu düşünmüştüm. Annem ise hâlâ benim için üçüncü kız kardeşim gibi. Yaşlanmıyor mu, evet yaşlanıyor. Tıpkı benim gibi. Ne olacak ki, elbette yaşlanacak. Ama hâlâ bu gezegende içtiğim en güzel tavuk suyu çorbayı benim annem yapar. Bu ben 5 yaşındayken de böyleydi, 42 yaşındayım, hala böyle. Kolot, teknik bir analiz yaptığını düşünüyor olabilir ama kanımca birçok konuda olduğu gibi düşünmeden konuşuyor. Feldkamp’ın aklı, bilgisi, yeteneği, yaşı üzerine konuşmayı, onu savunmayı ayıp saydığım için, Kolot’a, bu memlekete gelmiş en iyi hocalardan biri olan Mircea Lucescu’nun, Feldkamp için söylediklerini hatırlatmakla yetineceğim. Antropolog Paul Radin, ilkel topluluklarda yaşına bakılmaksızın her insana aynı derecede saygı gösterildiğini belirtir. “Topluluktaki, birinden bu saygıyı esirgemek, onun artık yaşamadığını, ölü olduğunu kabul etmek anlamına gelirdi” diyor Radin. Şimdi bir düşünün, aradan geçen binlerce yıldan sonra hangimiz ilkeliz. Sağlığı ve gençliği kutsayacağım derken cehalete batan biz mi? Yoksa onlar mı? Celal Kolot, yaşlılardan bu denli nezaketsizce bahsederken bilgiye, bilime, tecrübeye, geçmişe karşı bu saldırgan dili kullanırken, sağlıklı ve genç olmayı marifet sanıyor. Ama gençlik sadece bir durum, o kadar. Ve gelip geçecek tıpkı babamınkinin geçtiği, benimkini geçeceği gibi. Bitirirken ister misiniz, Orson Welles “I know what it is to be young’ı hepimiz için söylesin... “Ben genç olmanın ne olduğunu biliyorum /Fakat sen yaşlılığın ne olduğunu bilmezsin/Bir gün, sen de aynı şeyleri söylüyor olacaksın/Zaman geçip gidiyor ve bu hikaye anlatılıyor/Birçok soru sordum/Tanıştığım akıllı adamlara/Yanıtları henüz kimse bulamamış/Hatırlanacak günler olacak/Gözyaşı ve kahkahalarla dolu/Yazdan sonra kış gelecek/Böylece yıllar geçecek/Öyleyse arkadaşım, gel, birlikte şarkı söyleyelim/Sen bana yenisini söylerken ben eskisini çalacağım/Zamanla, senin gençlik günlerin geçerken/Zamanlarını seninle paylaşan birileri olacak...”

YORUM YAZ