MENÜ

Son çeyrek!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

New York’taki hava durumu nedeniyle kapalı bir çatı altında ve bizim için makul sayılabilecek bir saatte (19:00) dünya 1 numarası Çekya’lıPliskova ile ABD’li Vandeweghe korta çıktılar.

Dün yazdığım gibi Amerikalının sinirlerine hakim olması bu maçın skoruna büyük etki edecekti. Aynen öyle de oldu. Vandeweghe atak ve onun için oldukça sakin bir maç oynadı. Bu yapısıyla umduğundan da kolay bir galibiyet aldı (76, 63). Hem anne hem de baba tarafından kuşaklar dolusu sporcu bir aileden gelen bu kız kadın tenisi için umarım etkili bir soluk olur.

Pliskova ise görünür bir şekilde tutuktu. Vandeweghe yenilgisi ona daha da fazlasına mal oldu. 1. Sırayı Muguruza’ya kaptırmış oldu. Yani anlayacağınız biraz da mizah katarsak İspanyol Tenisci “el kaşığı ile aş yemiş oldu”!

İkinci maç Nadal ile burada en büyük sürprizi gerçekleştiren 19’luk Rus Rublev arasındaydı. Rublev bilhassa Avrupa anakarasındaki turnuvalarda zaman zaman Nadal’ın antrenman partnerliğini yapan birisi. Dolayısıyla birbirlerini iyi tanıyorlar.

Ancak Nadal’ın öyle bir acelesi vardı ki maç beklenilenden de kısa sürdü. 1.5 saatte 61,62,62’lik setlerle…Sanki sahada bir panter vardı. Yaptığı her vuruş yerini buldu. Herhalde hiçbir grand-slam maçı (hele çeyrek-finalde) bu denli kısa vuruşlarla geçmemiştir. Rus raket biraz da acemilikten (ilk kez bir grand-slam’de çeyrek-final oynuyor) sabır göstermeyip illa puan alıcı vuruşlar kovalamasa belki maç daha uzun sürerdi. Ama sonuç yine de değişmezdi. Rus raketin çok güçlü bir forehand’i var. Ama onu kullanmasını hiç bilmiyor. Doğrudur çok ama çok genç ve Nadal ile aralarında çok büyük bir kalite farkı var. Bu genç adamı aynı Shapovalov gibi epey izleyeceğiz gibime geliyor. Yeter ki bu oyunu sabırla oynamasını sindirsinler.

Kadınlarda gecenin son maçı da kısa sürdü sayılır (1’49” – 63,63). ABD’linin rakibine karşı fazlasıyla silahı vardı. Yegane endişe onun böyle bir maçın stresine dayanabilecek bir yapısının olup olmadığı idi. Pek umurunda bile olmadı. Vurdukça vurdu. Vurduklarının çoğu da tuttu.

Böylece 1981 yılından beri ilk kez bir grand-slam‘de 4 ABD’li birden yer alıyor. Tabî bu sonuç bir yerde ABD’nin yıllardır bıkıp usanmadan yaptığı yatırımların sonucu mu diye sormak gerek. Bence acele etmemek gerek. Harici şartların ve fikstür azizliklerinin bu şampiyonaya çok büyük etki ettiği belli. Dolayısıyla böyle bir saptama yapabilmek için en azından gelecek yılın ilk iki grand-slam’inin sonuçlarını görmek gerek. Ancak Keys ve Vandeweghe antrenörleri Davenport ve Cash ile fevklade bir sinerji yarattılar. Alkışlamaya değer.

Bir yanda 22 yaşındaki Keys ile 26’lık Vandeweghe kapışırken, öbür yarı-finalde 24 yaşındaki Stephens, anneanneleri(!) yaşayan efsane Venus Williams (37) ile kozlarını paylaşacak. Aralarında şimdiye kadar oynadıkları maçlarda Keys 2-0, Stephens ise 1-0 önde. Ancak Vandeweghe, yepyeni antrenörü Cash ile fevkalade bir aşama kaydetti. Venus Williams ise belki de kariyerinin en iyi tenisini oynuyor. Ama Stephens böyle bir üstünlüğe pabuç bırakacak yapıda hiç değil. İlginç bir karşılaşma olacağı aşikâr. Gönlüm Williams’ın burada şampiyon olmasını arzuluyor, ama mantığım Stephens’in buna müsaade etmeyeceğini söylüyor.

Keys-Vandeweghe maçı müthiş bir güç gösterisine sahne olacaktır. Hatta bu maçı sonsuz bir kaos olarak ta izleyebiliriz! Hatalarına sinirlenip uyarı/ceza alanda olabilir. Hiç şaşırmayın. İkisinin de yapısı buna müsait. Vandeweghe zaten raket düşmanı. Farklı aldığı maçlardan bile iki raketi emekli etmeden çıkmıyor! Sinirlerine, hislerine en hakim olan, planlı ve programlı olan, sabırla topu yönlendirebilen üstün gelecektir.

Ve sabahın 04:00’ün de sahneye RogerFederer ile Juan Martin DelPotro çıktı. Federer baştan istediği üstünlüğü kuramayınca bu maçın uzun süreceği belli oldu. Gerçi maçın uzun sürmesi daha yorgun olan Arjantinlini işine gelmiyordu ama haşmetmeabları da bir sonraki maçın (Nadal) düşüncesinde endişeli olabilirdi. Üstelik üzerinden bir türlü atamadığı bir kavrukluk ta vardı. Del Potro sanki rakibinden daha istekliydi. Ama Federer’in bu tür hallerine alışık olarak bekle ve gör diyorduk kendimize.
Başabaş giden sette 5-5 iken Del Potro rakibinin servisini kırınca zaten ilk puandan itibaren Arjantinlinin servisine bir çare bulamayan Federer seti yitirdi (5-7).

İkinci sette Federer biraz daha kendine geldi. Atak oynamaya, rakibini üzerine gelmeye başlayınca Arjantinlinin back-hand’i bilhassa kritik toplarda alarm vermeye başladı. 2-1’de de servisi kırılınca set göz açıp kapayıncaya kadar 6-3 bitti. Setler eşitlendi.

Üçüncü setin başlarında DelPotro3-0 öne geçti. 4-1 oldu. İsviçreli döndü geldi onu 4-4’te yakaladı. Tie-break’te önce Arjantinli en kritik yerde bir çift-hata ile seti İsviçreliye altın tepside sundu. Kabul etmedi İsviçreli! Sonra bir voleyi dışarı atıp ben alamıyorum sen buyur dedi Arjantinliye. Latin ırkı ne olsa…DelPotro reddetmedi ve tie-break 9-7 onun lehine sonuçlandı. Federer gibi biri 4 kez set-puanı atıp alamadı.Setler 2-1 DelPotro.

Dördüncü setteyüzü epey asık bir İsviçreli ve sanki çarşıda dolaşıyormuş ifadeli bir DelPotro. Yani Arjantinlide değişen hiçbir mimik yok. 2-2 iken DelPotro servis kırdı (4-2). 5-3 oldu. Sonra ki oyunda DelPotro bir forehand vurdu ki Federer sipere girmekte zorlandı! Ancak oyunu alarak durumu 4-5 yaptı.

Ama servis ve gün DelPotro’nundu. 6-4 ile maça üç saatte nokta koydu. New York’ta rakibini bir kez daha yendi. Anlaşılan ABD bir Nadal-Federer karşılaşmasını daha uzun bir süre bekleyecek. Artık yazıya galibiyeti her yönüyle (insanlığı ve sporculuğu) haketmiş bir insanın, Del Potro’nun, lisanıyla son verelim : BuenasNoches ya da Buenos Dias !

YORUM YAZ