MENÜ

Sevgililer ve Eski Şampiyonlar!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

İşin özü tenis camiasının içinden zıpır olmayan bir sevgiliniz olursa işiniz kolaylaşıyor (Zıpır derken de hani bir örnek vermek amacıyla Azarenka’nın sevgilisi “Redfoo” denen garibi anımsıyorum). Öncelikle aynı lisanı konuşuyorsunuz. Beğenin ya da beğenmeyin Sharapova tenis dünyasının en disiplinli profesyoneli olarak kayda geçebilir. Üstelik tam bir metanet ve sebat örneğidir. Her puanı sanki son puanıymış gibi oynayacak kadar adamıştır kendini bu spora. Çoğu tenis gurusu onu kadınların Nadal’ı olarak algılar. Geçirdiği omuz ameliyatından sonra tekrar doruklara çıkabilmesi bile onun için not vermeye yeterlidir. Çoğu sporcu böyle bir ameliyattan sonra raketini duvara asar, karşısına geçer oturur geçmişiyle avunur!

SHARAPOVA BONUS

Haskova doğumlu Dimitrov dünyanın en saygın antrenörlerinden biri olan Peter Lundgren ile 2009’da İstanbul’a geldiğinde aynı yılın hem Roland Garros hem de Wimbledon gençler şampiyonuydu. Tenis hocası bir baba ile spor hocası bir ananın yegane evladıdır. Lundgren’e sorduğumuzda “Çok yetenekli ama aklıyla zoru var” demişti! İkinci turda isimsiz birine yenildi gitti. Bir de şimdiki Dimitrov’a bakınız!

İlk kez büyük bir turnuvada çeyrekten yukarı çıkan Dimitrov’a beş grand-slam şampiyonu olan Sharapova’nın vereceği epey nasihat olmalı. İki haftalık turnuvalar oyuncular üzerinde çok yıpratıcı olabiliyor. Dolayısıyla aklı başında bir sevgili ya da antrenör/koç/mentor size can yeleği olabiliyor. Murray, Ivan Lendl ile çalışmaya başlamadan başıboş bir mayın gibiydi. Lendl ile ağır-abilerden biri oldu. Sonra yolları ayrıldı. Wimbledon’da izledik, düşüşü gördük ! Nadal ile amcası Tony’nin yıllardır süren başarı dolu ilişkisi. Djokovic ile Boris Becker. Wawrinka ile Magnus Norman, Federer ile eşi ve Stefan Edberg, Nishikori ile Michael Chang, Cilic ile Ivaniseviç…Agassi bile 30 yaşından sonra Graf ile evlenip iki grand-slam kazandı.

Bunlar boşuna yıldızların ekip elemanları, mentorları olmuyorlar. Onları diğer koçlardan ayıran başlıca özellik tenisin şampiyonluk kürsülerine çıkmış, başarı sahnesinin tozunu bizzat koklamış olmaları. Federer gibi bazı oyuncular onları koç ya da antrenör olarak değil birer “esin kaynağı” olarak kabul ediyorlar. Aldıkları para ise genellikle haftalık 5.000 ila 15.000 dolar arasında değişiyor. Yeni antrenörü Roger Rashid ile kendisine başarı dolu sayfalar açmayı bekleyen Dimitrov’a Sharapova adeta “bonus” olacaktır.

Kadın Tenisinde maalesef bu doğrultuda bir hareket pek yok. Bunu da başlıca nedeni öncelikle onların doğurganlıkları, sonra da çocuklarından ve ailelerinden ayrılmak istememeleridir. Bu insanlar doğal olarak tam-saat mesai yapmıyorlarsa da örneğin Edberg gibi yılın 10 haftası kendilerini oyuncularına adamak zorundalar. Bu da çocuk sahibi bir kadın için katlanması zor bir zenaat.

KÜRSÜYÜ YOKLAMA

Dimitrov’un ağır-abilerin tahtlarına göz diken gençliğin başlıca temsilcisi olduğuna herkesin inancı tam. Zira hepsinden daha komple bir atlet. Ama komple bir yetenek illa dünya şampiyonu olacak diye bir kaide yok. Dünyamızın geldiği evrede her spor geçmişe göre artık fazlasıyla fiziki. Hele tenisin bugün geldiği yerde eskisi gibi 17-18-19 yaşlarındaki raketlerin bir grand-slam şampiyonu olabilmesini ve bunu sürdürebilmesini düşünmek bile abesle iştigaldir.

Bugün 23 yaşındaki bir atlet profesyonel tenisin içinde 5-6 yıldır turluyorsa, ilk ve orta öğreniminin bitirmiş, üniversitesini sürdürüyor demektir. Aklı da başındaysa kürsüyü yoklama zamanı gelmiştir. Sporcular eskiden 25-26 olunca emekliliği düşünürken şimdilerde epey daha geç yaşlara kadar kariyerlerini sürdürebiliyorlar. Federer 33 yaşında ve Wimbledon’da kupayı ucundan verdi. Wawrinka bu yıl Avustralya’yı kazandığında 29 yaşındaydı. İki hafta önce Wimbledon’da şampiyon Djokovic’e cehennem azabı yaşatan ve çift-erkeklerde de yarı-final oynayan Stepanek 35 yaşında. Toprağın kralı dünyanın bir numarası Nadal 28’ini sürdürüyor.

Yapılan bir araştırmaya göre 2004 yılından bu yana oynanılan 38 grand-slam turnuvasının 36’sını ağır-abiler (Federer, Nadal, Djokovic, Murray) kazanmış. Ama tabî yaşlar ilerledikçe gençler de yetişecektir. Hem mental hem fiziken gelişecekler ve ağır-abilerine yetişip onların tahtlarına oturacaklardır…Belki yarın, belki bir süre sonra. Zaten aksini düşünmek tabiatı inkâr etmektir.

Buraya Boris Becker ile Djokovic’in satranç oynarken ki fotoğrafı lütfen belirgin bir boyutta girmesini rica ederim. Altına ya da resmin üzerine de “Bilmem anlatabiliyor muyum!” ibaresi olmalı ltf.


Becker ile Djokovic’in satranç oynarken

BORİS, NOVAK’A NE ÖĞRETTİ?

İnsanoğlu tuhaf ve kompleks bir yaratık. Bir taraftan bu dörtlünün arasındaki rekabete bayılıyor, bu rekabetin tenisi ne denli ilginç kıldığını ve geliştirdiğine inanıyoruz. Ama öbür yandan “yahu artık yeni biri çıksa da sürekli aynı yüzleri görmesek, sıkılıyoruz” diyoruz. Gençler, ağır-abileri sürekli törpülemeye çalışıyorlar ama bir yere kadar gelip onlara veda etmek (!) zorunda kalıyorlar (bknz http://www.fanatik.com.tr/yazarlar/bekir-emre/gencler-bilemiyor-ama-yaslilar-yapabiliyor/376365 ). Buradan hareketle diyeceksiniz ki “…Gençleri anladık ta dünyanın ilk dört sırasına yerleşmiş adamlara ne öğretilebilir? Bunu Boris Becker’in ağzından yanıtlayalım : “…Novak (Djokovic) bir istikrar timsali. Sabır küpü, tarihin en iyi savunmacılarından ve zayıf noktası neredeyse hiç olmayan biri. Ona ne mi verebildim? Daha agresif, yıldırıcı olabilmesi için daha fazla risk alması ve voleye gelmesi gerektiğini… Büyük maçları kazanma olasılığının bu şekilde daha kolay olacağını kafasına sokmaya çalışıyorum.”

Wimbledon finalini izlediyseniz Boris Becker’in ne demek istediğini anlamışsınızdır. Üstelik öğrenmenin yaşı mı vardır ?

YORUM YAZ