MENÜ

Günah keçileri

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Geçen hafta Emre Güngör, derbide de Leo Franco, Galatasaray’ın günah keçileri ilan edildi. İbrahim Kaş, Kasımpaşa maçının faturasını bu hafta kadro dışı kalarak ödedi. Peki Eskişehirspor maçında Koray üçüncü golü atıp, farkı üçe çıkarsa ne olacaktı? Ferrari, İtalya’ya mı postalanacaktı? Ya da derbide maçın en iyilerinden Lugano, Cüneyt Çakır tarafından koruma altına alınmasıydı, ‘bir çuval inciri berbat eden adam’ olmaktan nasıl kurtulacaktı? Biz bireysel gözle baktıkça bu faturalar kişisel bazda kabarmaya devam edecek. Oysa 5-6 hücumcu ile iki haftadır maç boyu pozisyona giremeyen Galatasaray’ın, önemli maçlarda galip gelmek için tek seçeneği oyunu kendi alanında kabullenmek olan Fenerbahçe’nin, sıradan bir karşılaşmada bile saha içi formatında düzeltme yapmak zorunda kalan Beşiktaş’ın nasıl kurgulandırılıp, nasıl yönetildiğini önemsemezsek, kelle avcılığı yapmaya devam ederiz...

Rüştü’nün rüştü!
Fenerbahçe’ye malolmuş bir futbolcunun Beşiktaş taraftarınca kabullenilmesi zordu. Yakın geçmişte Sarı-Lacivertli kulüpten transfer edilenlerin bu takıma verdikleri de ortaya çıktıktan sonra, Rüştü’nün konumu çok daha kritikti. Tecrübeli file bekçisi, bunun sıkıntılarını uzun bir süre yaşadı. Beşiktaş taraftarının büyük çoğunluğu itiraf etmeli ki, onun hata yapacağı anları bekledi. Fırsatını bulunca en acımasız protesto eylemini de sergiledi. Ama Rüştü yılmadı. Eskişehirspor maçından sonra bütün stadın kendisini kucaklaması sonucu mani olamadığı gözyaşlarında verdiği onurlu mücadelenin mutluluğunu akıtıyordu. Rüştü Reçber nihayet rüştünü ispat etti. Beşiktaşlı da helalinden kabullendi. Sporun erdemi ve sporcunun asaleti adına geç kalınmış da olsa anlamlı bir kucaklaşma gerçekleşti.

Nihat’ın yanılgısı
Nihat Kahveci, attığı sıradan bir gol sonrasında bile dünyalar onun olmuşçasına seviniyor. ‘İşte ben buyum, bu da kalitem’ demeye getiriyor. 30-35 metre kaleye uzaklıkta top nereye dikilirse başına geçiliyor. Bir denk düşerse zevahiri kurtaracağını zannediyor. Olmuyor... Kimse de kanmıyor. Nihat’ın yanılgısı, ta en başından... Döndüğü ülkesinin ligini küçümsediği için bu noktada... Evet, burada İspanya’daki gibi yüksek tempo, kolektif olgunluk, müthiş pas alışverişleri yok. Ama ‘elimi-kolumu sallaya sallaya oynarım’ mantığı da yok... Kaçak güreşip, fırsat kollamakla, elinden geldiğince elini taşın altına sokma arasındaki fark burada da rahat anlaşılabiliyor.

YORUM YAZ