MENÜ

"Sürünün içine girmeyiz"

Altınordu projesinin mimarı ve finansörü, işadamı Seyit Mehmet Özkan, Tunç Kayacı'ya çarpıcı açıklamalarda bulundu. Özkan'ın tavrı çok net. Avrupa'daki emsallerine benzer bir altyapı organizasyonu oluşturan Özkan, “Diğer kulüpler gibi olacaksak bu işte olmam. Sürünün içine girmeye niyetim yok” diyor.

"Sürünün içine girmeyiz"

Seyit Mehmet Özkan ismini ilk kez 2007 yılında duymuştuk. İlk intiba, ‘meraklı bir iş adamı gelir geçer bir heves’ gibiydi. Ancak Bucaspor Akademi’de atılan adımlar ve meyvelerin alınmaye başlanması, Seyit Mehmet Özkan gerçeğinin hiç de düşündüğümüz gibi olmadığnı anlattı bize. Aslında biz anladık da Bucasporlular anlayamadı ve ellerinden altın yumurtlayan bir tavuğu kaçırdılar. Şimdi daha enerji yüklü bir şekilde tüm enerjisini Altınordu’ya veriyor. Kendisiyle İzmir Selçuk’ta düzenlenen ‘Altınordu 12 Yaşaltı Turnuvası’nda söyleşi yapma imkanı bulduk. Önce Şirince’de sabah kahvaltısı yaptık, sonrasında Selçuk’taki tesislerde çocuklarımızını maçlarını izledik. Akşam üzeri de Kuşadası’nda aşağıda okuyacağınız söyleşiyi gerçekleştirdik. Biz sorduk o daha fazlasını söyledi. Doya doya bir röportaj yaptık. İşte noktasına virgülüne dokunmadan Seyit Mehmet Özkan gerçeği...

- İlk fikir aklınıza ne zaman geldi?
- 50 yaşına geldiğimde bir iş adamı olarak bu gökkubbede bir hoş seda bırakmak istedim. Düşündüm neler yapabilirim diye. Ege çocuğuyum, İzmir çocuğuyum. Önce zeytinle uğraşayım dedim, ağaç bana bakıyor ben ağaca! Hadi bağcılıkla uğraşayım dedim. Uğraşan arkadaşlarım var. Gittim, inceledim, baktım keyif alamıyorum, öyle şeylerle mutlu olamıyorum. Sonrasında baktım, benim en iyi bildiğim iş, sanayi dışında futbol. Sosyal amaçlı bir şeyler yapmak istedim. Bu fikiri realize etmek için her yurt dışına gidişimde Fransa futbolunun gelişimini, Ajax modelinin incelemeye başladım. Teknik içinde personel disiplinini öğrendim. Bütün açılımları aldım ve yola koyuldum. 2007’de daha önce başkanlık ve yönetim kurulunda görev yaptığım Bucaspor’da ilk adımları attık. Üstte yaptıklarımız bilinçli değildi. O nedenle altyapıda daha bilinçli bir yola çıktık. Bucaspor’a bir teklif yaptım. Altyapıda özerk olacaktı. Her türlü kazançta yarıya yarıya kazanacaktık. Bu anlaşmayı 2007’de yaptık. 2011’e geldiğimizde her şey yolundaydı. Ancak Salih Uçan’ı ne zaman pazara çıkardık, para oyunu bozdu! Bucaspor, akademinin hakkı olan parayı vermeyince, oradan ayrıldık ve Altınordu’ya geçtik. Bu bilinçli bir projedir.

‘45 milyon dolara düşme hattında’
Türkiye’de futbolda üretim yok. Türk futbolu dünü bile yaşamıyor, günü yaşıyor. Halbuki yetiştirmek demek, geleceğe yatırım demek. Ancak yatırım yapacak hiç kimsenin zamanı yok. Çünkü dernek sistemiyle çalışıyor kulüpler. Hiçbir başkanın, yöneticinin uzun vadeli bir projesi yok. Sadece maçın oynanacağı gün başlangıç ve bitiş anı onları ilgilendiriyor. Kimse maç öncesi bir dakika ve bitiminden sonraki bir dakika ile ilgili bilgi almak istemiyor. Bir hafta 7 gün ve 168 saat. Ancak bu zamanın sadece 2 saati onları ilgilendiriyor. Geri kalan 166 saat onları hiç enterese etmiyor. Yeter ki o iki saat içinde başarı gelsin. Futbolcuya yenildiğin takdirde ‘her şeyini sorgularım, gidersin’ diyor bu anlayış. Çok ciddi, faşizan bir baskı var futbolcunun üzerinde. Sonuca değil üretkenlik üzerine bir model yapmak lazım. O nedenle dernek statüsündeki yönetimler, başarı üzerine endeksli büyük transferler yapıyorlar. Karşılığını bulamayınca o kulüpler batıyor. Şu an Süper Lig’de bir kulübümüz küme düşme hattında ve yaptığı harcama 45 milyon dolar. Şu anda Türk futbol tarihinde kulüp mezarlığı yapacak kadar çok takım var. Buca’da başlattığımız hamleyi, Altınordu’da devam ettiriyoruz.

‘Modern futbolun gereklerini hazırlıyoruz’
Altınordu bu iş için uygun bir kulüp, eski bir kulüp, tarihi bir kulüp. Ancak kendisini yenileyememiş bir kulüptü. Kendimizi kulübün sahibi olarak görmüyoruz. Malla mülkle işim olmaz, bu bir gönül işi. Futbol nerede oynanıyor? Sahada. O halde düzgün bir saha olmalı. Sonrasında bu çocuklar, bu genler nasıl bir yaşam koşulu içinde olmalı, ona baktık. Tesisleri hallettik. Tesisin içinde barınma, beslenme, tedavi ve sağlık ünitelerini sayabilirim. Bütün bu saydıklarımı bir bütün haline getirdik ve ardından Altınordu projesi oldu. Şu anda profesyonel düzeyde Altınordu gibi yarışmacı bir takımımız var. Onun altında hazırlaycı BAL (Bölgesel Amatör Lig) Ligi’nde oynayan Gümüşordu adlı bir takımımız var. Bu hazırlayıcı takımdan üste Halil İbrahim’i aldık. Bu takımdan iki ismi daha katacağız yukarıya. Bunların altında 9 tane kategorimiz var. U12’ye kadar uzanan lisanslı bir futbolcu ordusuna sahibiz. Bunlar Selçuk ve Kuşadası’nda tam gün eğitim alıyor. Okullarından servislerle alıyoruz bu çocukları ve 2-3 saatlik çalışmalarla hazırlanıyorlar yarınlara. Eksiklerini görüyorlar ve özel idmanlarla çalıştırılıyorlar. Yani savunma ayrı, orta alan ayrı, forvet ayrı çalışıyor. Biz modern futbolun gereği olan her türlü koşulu sağlıyoruz.

- Sayın Özkan bir anlamda burası bir çiftlik, bir laboratuvar diyebilir miyiz?

- Bilimden yararlanıyoruz ama ruhu unutturmamak lazım. Biz bu hizmeti verirken çocuklarımza güven aşılıyoruz. Aldığımız kararlarla onları destekliyoruz. Bunun en somut örneği Altınordu. Süper Lig’e çıktığı zaman asla yabancı oyuncusu olmayacak. Transfer hakkımız olsa da biz kendi çocuklarımızla mücadele edeceğiz.

- Peki Sayın Özkan, futbolcuya bir hedef sundunuz mu?
- Gayet tabi ki bir kariyer planlaması yapıyoruz hepsi için. Altınordu’da yetişen bir oyuncu en fazla 25 yaşına kadar kalabilir, sonrasında onun önünü açarız. Tabi ki bunun performansa göre daha genç yaşlarda da olması mümkün. Çünkü gitsinler ki aşağıdakilerin önü açılsın, üretim devam etsin. Profesyonel takım buz dağının görünen tarafı. Alttan yukarıyı zorlayan bir kitleye sahibiz. Tabi ki bütün bu çocukların hepsi futbolda başarılı olamayacak, fireler olacak. Ancak ben kalpten inanıyorum, Allah bize ömür verirse göreceğiz. Bu topraklardan çıkan çocuklarla iddialı bir takım olmayı kanıtlamak istiyoruz.

- Bu konuda çok katı değil misiniz?

- Bakın biz diğer kulüpler gibi olacaksak, ben bu işte olmam. Sürünün içine girmeye niyetim yok. O zaman başka işlerle uğraşırdım.

- Peki idealist mi realist misiniz?
- İkisi de var. Şöyle bir şey var; bir gün benim imkanlarım kesilirse bu realize edilemeyebilir, yarıda kalabilir. Ama benim imkanlarım olduğu sürece bu çizgide, bu vizyonda bu işi yürütmeye yeminliyim. Zaten -fazla değil- 2 yıl geçti, 3 yıl da süre verdim bu projeye. Bakalım... Bu sürenin sonunda bu proje kendini döndürmüyorsa, yeni bir revizyona ihtiyaç var demektir. Mesela forvet yetiştiremedik. O zaman TC vatandaşı bir forveti, bu bünyeye nasıl monte ederiz... Bir nevi organ nakli gibi dokuya uydurmayı deneriz. Şimdi Bursaspor Enes’i çıkardı, bizim de Fatih’imiz var, 1997 doğumlu. Ben şimdiden 2 yıl sonra santrforumuzun Fatih olduğunu söylüyorum. Fatih şu anda 17 yaşında, 19 yaşında PTT 1. Lig’de bir oyuncu oynamalı. Biz de bu çocuğu hazırlıyoruz ve buna göre çalışıyor.

‘Aşçımız bile 7 yıldırı bizimle’

Şunu demek istiyorum, amacımız Fatih’in önünü kesmek değil, önünü açacağız. Fatih gol atsın atmasın yabancı arayışı içinde olmayacağız. Bakın bugünkü Altınordu takımında herkes gol atabiliyor. En iyi yaptığımız iş şu; ekip oyununu iyi oturttuk. Biz 7 yıldır birlikte çalışan bir ekibiz. Biz sık sık toplantı yapmayız. Birbirimizi iyi tanıdığımız için herkes işini yapar. Teknik direktörümüz, genel kaptanımız, aşçımız dahi 7 yıldır bizimle birlikte. Bu faktör de işimizi kolaylaştırıyor.

Haberin Devamı

- Sayın Özkan bu yolda hiç hayal kırıklğı yaşadınız mı?
- Tabi ki Bucaspor olayı, benim için kayıp yıllar oldu. Ama demoralize olmadım, kaldığım yerden devam ettim. Ben kaybetmedim. Hani kötü komşu insanı ev sahibi yaparmış, biz de bu sayede ev sahibi olduk Altınordu’yu alarak.

- Peki bu proje hep futbol avcısı mı olacak?
- Bizim hem yurt içi hem de yurt dışı 7 kişilik bir ekibimiz var.

- Böyle bir proje için az değil mi?
- Şimdi bizim Almanya’da biri kuzey biri de güneye bakan iki arkadaş görevde. Türkiye’de 5 tane isimle çalışıyoruz. Bunlardan ikisi okulları izliyor. Bir tanesi sadece profesyonel maçlara gidiyor. Yani A takımın rakiplerini izleyip, raporluyor. Diğer iki isim de alt ligleri takip ediyor. Kısaca bizim Süper Lig oyuncularıyla işimiz yok.

- Futbolun içinde her şeyiyle varsınız. Peki hakem yetiştirmeyi düşünüyor musunuz?
- Doğru söylüyorsunuz. Benim bir hayalim de İzmir’e Köln Spor Akademisi ayarında bir okul kazandırmak. Köln Spor Akademisi’nde bu sorduklarınızın hepsi var. Yine de kendimiz yetiştiriyoruz birçok birimi ama hakeme gelmedik.

- Altınordu’nun çıtası hedef olarak neresi?
- Biz her ligde 3 yıl kalmayı hedefliyoruz. Şimdi iki yılda üst üste çıktık. Ama bizim gerçek misyonumuz bu topraklardaki çocuklarla başarıya gitmek. 3 milyon gurbetçiden Real Madrid’e 3 isim verebiliyorsak, arıza bizde demektir. Avrupa’nın en genç nüfusu 28 milyon. Bu potansiyel enerjiyi kinetik enerjiye çevirmeliyiz. Avrupa’ya bakarsak, yanlışı buradaki yetişkinler yapıyor. Yurt dışındaki yetişkinlerin bu işi bizden daha iyi yaptıkları somut olarak ortada. İyi birey, iyi vatandaş, iyi futbolcu sloganımızın arkasında yatan kişilikli bireyler oluşturmak.

- Bu paraları verdiğimiz sürece yurt dışına oyuncu gönderebilir miyiz sizce?
- Bence pazarda üretim olmadığı için çıkanlar çok pahalı oluyor.

- Organizasyonunuzda futbol dışı eğitim var mı?
- Tabi ki... Matematikten tutun, yabancı dile kadar öğrencilerimizi eğitiyoruz. Okulunda başarısız olan oyuncumuzu o haftaki maçta oynatmayıp, uyarıyoruz.

- Mutlu musunuz?
- Bakın ben sanayiciyim. Sabah erkenden iş yerime giderim ve saat 16’da tesislere gelirim. Çocuklarla 15 dakika saha içinde 5’e 2’lere katılırım, bütün yorgunluğum gider. Bu zevk parayla pulla ölçülmez.

- Son sorum... Avrupa veya Dünya’da örnek aldığınız kulüp var mı?
- Tunç bey bu soruyu bana şimdiye kadar hiç kimse sormadı, çok teşekkür ederim. Tabi ki var; Atletic Bilbao. Biliyorsunuz Bask bölgesinin takımı ve yabancı oynatmıyor. Sadece bir Fransız isim (Aymeric Laporte) oynattılar. O da Fransa’ın Bask bölgesindenmiş. Hayalimi süsleyen bir kulüp. İnşallah onlar gibi olacağız...


‘Salih Uçan’ı Aston Villa istedi’

- Salih Uçan gibi geriden gelenleri nasıl yönlendiriyorsunuz?

- Mesela Salih Uçan’ın kariyer planını yapmıştık. Şimdi onu menacer arkadaşımız Ömer Uzun’a devrettik. Fenerbahçe’de Salih’i Ömer Uzun takip ediyor. Biz Buca’dayken Salih için Aston Villa ile görüşmelerimiz oluyordu. İngiliz menacerler geldi. “Bizden çok para istemeyin, parlatalm, satalım, yarı yarıya kazanalım” teklifi yaptılar. Biz de “Acele etmeyelim” dedik. Ardından Salih’i Rubin Kazan istedi. Ancak Salih’in annesi, babası “Çocuğumuzu Orta Asya’ya yollamayız” dedi ve o iş yattı. Sonuçta iş Fenerbahçe’ye döndü. Aslında o dönem Rubin Kazan Teknik Direktörü olan Kurban Kurbanov, “Bana verin bir yıl sonra çok farklı yerlerde olacak Salih” demişti. Özet olarak Türk futbolu üreten değil, tüketen konumda.

‘Futbol özerk olamıyor’
Futbol sadece hafta sonu eğlencesi olmamalı. Bugün Türk futbol piyasası 900 milyon Avro’dur. Ancak 600 milyon Avro geliri vardı, geri kalan para devlet tarafından sübvanse edilmektedir. Devlet bu 300 milyon Avro’yu ödediği için futbolumuz özerk olamıyor. Oysa biz kendi yağımızla kavrulsak, bize kimse karışamaz. Aynı Premier Lig gibi olmalıyız.

Özkan’dan mesajlar

* Hayalimdeki kulüp Atletic Bilbao. Yabancı olarak tek bir Fransız oynattılar. O da Fransa’nın Bask bölgesinden.
* Matematikten yabancı dile kadar öğrencilerimizi eğitiyoruz. Okulunda başarısız olan oyuncumuzu o hafta oynatmıyoruz.
* Bugün Türk futbol piyasasının 900 milyon Avro. Ancak gelir 600 milyon Avro. Geri kalan parayı devlet karşılıyor.
* Bir hayalim de İzmir’e Köln Spor Akademisi ayarında bir okul kazandırmak. O akademide her şey var.
* 3 milyon gurbetçiden Real Madrid’e 3 isim verebiliyorsak, burada arıza bizde demektir.
* Futbolcuya yenilirsen, ‘Her şeyini sorgularım, gidersin’ diyor bu anlayış. Faşizan bir baskı var futbolcunun üzerinde.

Haberin Devamı

Tunç Kayacı

YORUM YAZ