MENÜ

Salih Bora'nın dramı

37 yıldır milli takımlarda güreş antrenörlüğü yapıyor. Defalarca gitti geldi. Başta Hamza olmak üzere sayısız şampiyon yetiştirdi. İki yıl önce oğlu vefat etti, ardından öğrencisi Yerlikaya ile irtibatı koptu. “İki oğlumu da kaybettim” diyen Bora’nın, sözleşmesi yok, maaşı yok, geleceği yok!

Salih Bora'nın dramı

Salih Bora’yı güreş sporu ile ilgilenmeye başladığım 1990’lı yıllardan beri tanırım. O zaman da Grekoromen Güreş Milli Takımı’nın Başantrenörüydü, şimdi de...

Aradan geçen zaman zarfında defalarca gitti, geldi. 2009’da Dünya Şampiyonu olan takımın başında da o vardı. Bir ara yolu Azerbaycan’a düştü. Azeri Milli Takımı ile 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nda sınav verdi. Yeni sporcularıyla, eski sporcuları minderde karşı karşıya geldi. Onun için değişik bir duyguydu. Azeri ve Türk güreşçilerin müsabakalarında minder kenarına gelmemeyi tercih etti. Azeri takımıyla Londra’da bir gümüş, bir bronz madalya aldı. Kovulduğu Türk takımı ise sadece bir bronz alabildi.

2.5 yıl işsiz kaldı

Ailesinden uzakta tek başına yaşamaya dayanamayınca bir sene sonra tekrar Türkiye’ye döndü. 2.5 yıl işsiz kaldı. Kimse kapısını çalmadı. Öğrencisi Hamza Yerlikaya’nın Federasyon Başkanlığı dönemi de buna dahil! İşsiz yıllarında bir ebeveynin bu dünyada başına gelebilecek en büyük felaketle karşılaştı. 33 yaşındaki oğlu intihar ederek yaşamına son verdi. 11 yaşından beri yetiştirdiği Hamza Yerlikaya ile de bu dönemde irtibatı koptu. Kendisinin ifadesiye, iki oğlunu da kaybetmişti. Yaşadığı büyük yıkımı atlatmak için antidepresan ilaç almaya başladı. Ardından kapısı bir kez daha çalındı.

Cumhurbaşkanlığı davetine çağrılmadı

Şimdiki başkan Musa Aydın göreve gelince onu tekrar çağırdı. Tereddütsüz kabul etti. Üç sporcuyla kota aldığımız Rio Olimpiyat Oyunları’nda bir gümüş, bir bronz olmak üzere iki madalya aldı. Olimpiyatta alınan 8 madalyanın 5’i güreştendi. Gelgelelim, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Başbakan Binali Yıldırım ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın da hazır bulunduğu Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki madalyalı sporcuları kabulüne davet bile edilmedi! Ben de bunun üzerine kendisiyle konuşmak istedim.

‘Altyapıdan üst yapıya geçiş yok’

Sarıyer Mersinli Ahmet Tesisleri’nde bir öğlen üzeri buluştuk. Her şeyi soracağımı söyledim kendisine. Kabul etti. Sordum da... Bir dokun, bin ah işit misali Salih Hoca açtı ağzını yumdu gözünü. Çok kederliydi, çok üzgündü, çok kırgındı ve de çok öfkeliydi. Röportajcı nezaketi gereği lafa önce hafif konulardan başladım! Kendisinden olimpiyatı değerlendirmesini istedim. “Altı sıkletin üçünde yoktuk, kalan üçünün de ikisinden madalya aldık, bu tabloya göre kendinizi başarılı buluyor musunuz?” diye sordum. “Buluyorum” diye cevap verdi ve devam etti: “2008 Pekin’deki ekip ile şimdiki ekip aynı. O zaman zarfında altyapıdan büyüklere geçiş sağlanamamış. Ben 1.5 yıldır görevdeyim. Alt sıkletlerde Avrupa ve dünya ile aramızdaki makas bir hayli açılmış. Üst sıkletlerde iyiyiz. Alt sıkletlerde de kota almak için bütün ülkeyi taradık, birçok turnuvaya katıldık ama kota alan sporcu çıkmadı maalesef. Alsaydık bile bence pek şansımız olmazdı! Olimpiyat hazırlığı için de pek zamanımız yoktu zaten. Olimpiyatlara birkaç ayda değil, uzun vadeli planlarla hazırlık yapılır. Bizim ülkemizde ne yazık ki, uzun vadeli plan yapamıyorsunuz!”

Azerbaycan’daki 1 yıl buradaki 32 yıla bedel!
“Peki nasıl geçiniyorsunuz?” soruma karşılık ise, “Emekli maaşımla, işçi emeklisiyim” şeklinde cevap verdi. Azerbaycan serüvenini hatırlattım, orada hangi şartlarda görev yaptığını sordum. Cevabı bize ders niteliğindeydi: “Orada her türlü hakkım vardı. İyi de kazancım oldu. Azerbaycan’da 1 yılda kazandığım parayı, Türkiye’de 32 yılda kazanamadım! Çünkü orada oturmuş bir sistem var. Bunları anlatırken bu işi para için yaptığımı düşünmeyin.
Ben sadece emeğimizin karşılığından söz ediyorum. Yoksa Milli Takım antrenörlüğü bizler için kutsal bir görevdir.”

‘Seyirci gibi seyrettim’

“Azerbaycan’a neden gittiniz?” soruma Salih Hoca şöyle cevap verdi: “2011’de Dünya Şampiyonası vardı. 2.5 ay kala yönetim değişti ve bizi görevden aldı. Yapmayın, şampiyona sonrası alırsınız desek de dinletemedik. Şampiyona sırasında teklif geldi, ben de gittim.” Azeri takımının başındayken Londra’da Türk sporcularla Azeri sporcuların karşılaşmaları sırasında neler hissetiğini sorduğumda ise, iç çekti ve “Karışık duygular. Minderdeki iki sporcu da benim sporcum. Ne yapabilirdim ki! Minder kenarına çıkmadım. Taktik vermedim sporcuma; seyirci gibi seyrettim. Benim için zor bir deneyimdi” dedi.

Hamit’in 35 saniyede kazandığını 1.5 yılda kazanmış!

“Bu noktaya nasıl geldik” diye araya girdim. Sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir çok sebebi var, başta altyapı. Altyapıda nitelikli antrenör sıkıntımız var. Nitelikli antrenör olmayınca nitelikli sporcu da olmuyor! Güreşi bırakan antrenör oluyor, başka mesleği yok gibi! Oysa bu iş o kadar kolay değil. Antrenörlerin iyi eğitilmesi gerekir. Seminerlere, kurslara gönderip eğiteceksin antrenörü ki, onlar da iyi sporcu yetiştirsin. Antrenör gençler, yıldızlar turnuvasında başarılı gözüksün diye sporculara aşırı derecede kilo düşürtülüyor. Bu da sporcunun kaçmasına neden oluyor...”

‘Yönetimde istikrar yok’

“...Tabi antrenör atamalarındaki ahbap-çavuş ilişkileri de bir başka sorun! Yönetimde istikrar yok. 2008’den sonra 1.5 yıldan fazla görev yapan federasyon başkanı yok. Çünkü göreve gelen başkan, bir yerlere tırmanmak için Güreş Federasyonu başkanlığını basamak olarak kullanıyor. Her gelen federasyon başkanının ilk yaptığı iş de milli takım antrenörlerini değiştirmek! Önümüzde yine seçim var. Seçim sonrası görevde kalıp kalmayacağım belli değil.”

‘Kaderimiz başkanın iki dudağın arasında’

“Yani, size bir kez daha yol mu gözüküyor?” dedim, “Bir bakıma öyle” dedi. “Sözleşmeniz, tazminatınız vs. yok mu?” diye sordum. Başını kaldırdı, yüzünde acı bir gülümseme vardı, “Ne sözleşmesi Hamit Bey!” dedi ve şunları söyledi: “Maaşımız, primimiz, tazminatımız, sosyal güvencemiz yok... Kaderimiz başkanın iki dudağı arasında! Eğer şampiyon çıkarırsak, oradan gelecek cüzi miktarda bir ödül parası var. Son 1.5 yılda iki Avrupa, bir dünya, bir olimpiyat yaşadık. Verilen ödülü 6 antrenör bölüştük, adam başı 17 Bin lira düştü! (Hamit Altıntop 3 dakikada 50 bin Lira kazanıyor)”.

‘Rıza’ya yabancı partner getirdik’

2016 Rio Olimpiyat Oyunları’nda bütün planlarını Rıza Kayaalp’in şampiyon olması üzerine yaptıklarını anlatan Salih Bora, milli sporcunun finalde kaybetmesiyle ilgili ise şunları söyledi: “Aslında çok iyi hazırlanmıştı. Bulgaristan ve Beyaz Rusya’dan, Kübalı rakibine benzeyen iki tane uzun boylu partner getirdik ona. Onlarla hazırlandı. O kadar formdaydı ki, adamlar iki hafta sonra dayanamayıp kaçtılar! Kübalı’yı zaten kendisi de tanıyordu. Maçın başında çarpılmasaydı yenebilirdi. Ama 5-0’dan sonra maçı geri döndürmek çok zordu. Hakemler de Kübalı’ya bir tane ihtar vermedi. Verselerdi, belki yerde oyun yapabilir, puan alabilirdi. Kübalı’nın üçüncü kez şampiyon olmasını istiyor gibiydiler!”

Yer yatağında yatan sporcular!

Salih Bora’nın, adeta ikinci evi olan Mersinli Ahmet Tesisleri’yle ilgili de sitem dolu sözleri var. Mersinli Ahmet Tesisleri’nin güreşin kalbi olduğunu belirten Bora, “Ancak tesisler dökülüyor. Restore edilmesi lazım ama bir türlü yapılmıyor. Bu haliyle çağın çok gerisinde. Vehbi Emre ve Yaşar Doğu gibi turnuvalarda gelen yabancı sporcular odalarda yer olmadığı için ofislerde yer yataklarında yatıyorlar. Fotoğraflar çekip ülkelerine gönderiyorlar, ‘Türkiye’de bu şartlarda turnuvaya katılıyoruz’ diye. 8 milyonluk Azerbaycan’da 20 tane olimpik tesis var, 80 milyonluk Türkiye’de bir tane yok. Dört yıl önce Recep Tayyip Erdoğan Başbakan iken zamanın Spor Bakanı Suat Kılıç’a talimat verdi yapılsın diye ama çivi çakılmadı” diye konuştu.

‘Hamza gençliğine, hırsına, egosuna yenildi’

Azerbaycan’dan döndükten sonra ne yaptığını sorduğumda ise, kafasını iki yana salladı: “Evde oturdum. 2.5 sene kapımı çalan olmadı!” “O dönemde başkan olan Hamza Yerlikaya da mı?” diye devam ettim. “Evet” dedi. “Aranızda ne geçti, neden aranız açıldı?” şeklindeki soruma da şöyle cevap verdi: “Benim onunla bir problemim yok, onun varsa bilmiyorum. Aramızda tartışma da olmadı. Neden bana gönül koydu bilemiyorum. 11 yaşından beri onu ben yetiştirdim. Baba-oğul gibiydik, ama şimdi değiliz. 2.5 yıldır görüşmüyoruz! Bence, Hamza gençliğine, hırsına ve egosuna yenildi!”
‘Hata, kabülü organize edenlerde’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın olimpiyat madalyası alan sporcuları kabülüne başantrenör olarak çağrılmamasının bununla bir ilgisi olup olmadığını sordum Salih Hoca’ya (Hamza Yerlikaya halen Cumhurbaşkanı’nın Başdanışmanı)... “Sadece ben değilim ki!” diye gürledi ve devam etti: “Serbest takımı 3 madalya aldı. Onun hocasını da çağırmadılar. Bırakın bizi, federasyon başkanı bile çağrılmadı. Sonuçta alınan 8 madalyanın 5’i güreşten gelmiş! 40 yıldır güreşin içindeyim, ben böyle bir şey görmedim. Bu tavra çok üzüldüm. Tabii bunda Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir hatası yok. Hata, bu kabulü organize edenlerde.” ,

Sitemkâr olduğu Hamza Yerlikaya’dan “oğlum” diye bahseden Salih Bora’ya gerçek oğlu Nedim Bora’nın 32 yaşındayken, yaklaşık 2.5 yıl önceki trajik ölümünü hatırlattım, anlatıp anlatmayacağını bilmeyerek...

Bunalıma giren oğlu yaşamına son verdi

Birden sustu. İç çekti. Gözlerini boşluğa dikti. Yüzüne derin bir keder çöktü. Bir müddet öylece kaldı. Gözlerinden iki damla yaş süzüldü. Ardından dudakları ve birbirine kavuşturduğu elleri titreyerek konuşmaya başladı: “Nasıl oldu, biz de anlayamadık. Ölmeden iki hafta önce psikolojisinde bir değişiklik olmuştu. Çok durgunlaşmış, içine kapanmıştı. Sık sık yanıma gelip konuşmak istiyordu. Konuşuyorduk da... Sonra kendi dünyasına çekiliyordu. Biz de doktora götürmeye karar verdik...”
‘Yani iki oğlumu da kaybettim’
“...19 Mayıs tatili nedeniyle bir gün sonraya randevu aldık. Annesiyle beraber üçümüz doktora gittik. O, annesiyle doktorun odasında beklemeye başladığında, ben de bir iş için aşağı inmiştim.
O sırada, doktor gelmeden birden kendini pencereden aşağı atıyor. Üçüncü kattı, fazla yüksek değildi ama kurtulamadı. Tabii annesiyle ben şoka girdik. O anda bütün kainatın başıma çöktüğünü hissettim. Allah kimseye böyle bir acı vermesin. Bir kızım, bir oğlum vardı. O benim tek oğlumdu. Tabii, Hamza’yı da oğlum olarak görüyordum. Yani, iki oğlumu da kaybettim!”

‘Antidepresanlarla ayaktayım’

Bunları anlattıktan sonra tekrar bir sessizliğe büründü. Bir müddet başını önüne eğdi ve düşündü. Sessizliği bozan yine ben oldum. “Nasıl başa çıkıyorsun bu acıyla?” diye bir soru yönelttim. O da, devam etti: “Çıkamıyorum ki! Evin her tarafında resimleri var. Hep resimlerine bakıp ağlıyoruz annesiyle beraber. Biz de psikiyatriste gittik, antidepresan kullanmaya başladık. Bir bakıma böyle ayakta duruyoruz.”

‘İş konusunda sıkıntılar yaşamıştı’

Bir gönül ilişkisi veya iş konusunda bir travma yaşayıp yaşamadığını sorduğumda ise, “Gönül ilişkisi gibi bir düş kırıklığı olmadı, bildiğim kadarıyla. İş konusunda ise bazı sıkıntılar yaşadı. O da güreş yapmıştı, antrenörlük de yapmıştı. Son bir işe yerleştirmiştik, orada problemler oldu, onları anlatmak istemiyorum” cevabını verdi.

Hamit Turhan

Haberin Devamı
YORUM YAZ