MENÜ

'Ben ırkçı değilim'

Gezi Parkı eylemlerine yönelik attığı twitlerin ardından ırkçılık suçlamalarıyla gündeme gelen Rıza Kayaalp, “Ben ırkçı filan değilim. Ermeni’yle de Yunanlı’yla da dostane ilişkilerim var. Bir Yunanlı delegenin şikayetiyle bana verilen ceza, itirazımız üzerine kaldırıldı” dedi.

'Ben ırkçı değilim'

Milli güreşçi Rıza Kayaalp’le söyleşimizin ikinci bölümünde adının karıştığı ve uzun süre kamuoyunda tartışılan sıcak konulara girdik.

Gezi Parkı eylemcilerine yönelik twitler, bu twitlerde ırkçı ifadeler kullanılması, ırkçılıktan ceza alması ve ırkçılıktan ceza alan bir sporcuya olimpiyat seremonisinde bayrak taşıtılması gibi konulardaki sorularımızı arka arkaya sıraladık. Hepsini sakince cevapladı. Biz cevaplarını samimi bulduk, umarım kamuoyu da bulur.

Güreşte hakemlerin bir maç üzerindeki tesirini çok iyi bilen biri olarak konuyu başka bir noktaya getirdim. Başta olimpiyat finalindeki o Alman hakem olmak üzere, özellikle Avrupalı ve Doğu Bloku ülkelerin hakemlerinin, ‘Irkçılık’ suçlaması nedeniyle kendisine karşı bir ön yargıları ya da farklı bakış açıları olup olmadığını sordum. “Kesinlikle hayır!” diye cevap verdi.

'Sicilimde böyle bir ceza yok'

Ardından da, “Bir defa ben ırkçı değilim, hiç bir millete karşı ırkçı bir ifadem ve nefret söylemim olmadı” dedi. “Peki neden ırkçılıktan ceza aldın?” dedim. “Almadım ki!” şeklinde karşılık verdi.

“Herkes bunu yanlış biliyor. Bak bu işin içinde biri olarak sen bile yanlış biliyorsun” dedikten sonra şu açıklamayı yaptı:

“National Türk diye bir internet sitesinde hakkımda yalan yanlış bir yazı yazılmış. Bu yazı da sitenin sadece İngilizce versiyonunda yer alıyor, Türkçe versiyonunda yok! Yazıda, Ermeniler’e ve Yunanlılar’a karşı ırkçı sözler sarfettiğim, hakaret ve küfür ettiğim şeklinde ifadeler kullanılmış. Bir Yunanlı delege de bu haberi dayanak yaparak beni -o zamanki adıyla- Uluslararası Güreş Federasyonları Birliği’ne (FILA) şikayet etmiş. FILA da Ceza Kurulu’nu toplayarak beni 6 ay cezaya çarptırmış. Biz de bunu öğrenir öğrenmez hemen itiraz ettik ve ceza kaldırıldı. Benim böyle bir cezam olmadı. Sicilimde böyle bir ceza yok. Hatta sicilimde hiç bir ceza yok. Bunu bütün kamuoyu böyle bilsin. Ben ırkçılığa şiddetle karşı olan bir insanım. Futbol maçlarında siyahi oyunculara karşı yapılan ırkçı hakaretlerle karşılaşınca, bunları yapanların kafasını kırasım gelir! Böylesine nefret ederim ırkçılardan. Benim gibi birinin böylesi bir suçlamayla karşılaşması olacak şey değil. Tabi buna çok üzüldüm. Sporculuğumun önüne geçti bu olaylar. Bu tarz işlerle anılmaktan çok üzüntü duyuyorum.”

‘Gezi Parkı’na elbette giderim’

Bu kez ırkçılık suçlamalarına maruz kalmasına sebep olan Gezi olaylarındaki tavrını ve tepkisini hatırlattım. O konuyla ilgili açıklamaları da ilginçti: “Ben de yeşile, doğaya saygı duyan ve saygı duyulmasını isteyen biriyim. Gezi’deki protestolar, o parkta toplanmaları, çadır kurmaları benim karşı olduğum bir eylem türü değildi. Her zaman barışçıl eylemlerden yanayım. Ama Gezi eylemi daha sonra bazı çevreler tarafından amacından saptırıldı. Halka ait araçlara ve çevreye zarar verildi. Bazı illegal örgütler işin içine girdi. Benim de onlara karşı bir tepkim oldu. Düşünsenize, terör örgütleri mensupları içinde insanların olduğu otobüsleri ateşe verebiliyor! Böyle şeylere karşıyım tabii. Ama ben ne Gezi konusunda ne de ırkçılık konusunda kendimi anlatamadım.” “Gezi Parkı’na gider misin” diye kontra bir soru sordum,“Giderim tabi, her zaman giderim” diye cevapladı. 15 Temmuz darbe girişimindeki demokrasi nöbetini hatırlatıp, “Siyasi ve toplumsal olaylara karşı hep böyle duyarlı mısın” şeklindeki soruma da şu karşılığı verdi:

15 Temmuz’da demokrasi nöbetinde

“Evet, duyarlıyım. 15 Temmuz darbe girişiminde ben de Ankara’da sokağa çıktım. Bir gece demokrasi nöbetinde bulundum.” “Peki darbecilerle ve tanklarla karşı karşıya geldin mi?” diye sorduğumda ise, şu yanıtı verdi: “Hayır gelmedim. Zaten ertesi günü Milli Takım kampı başladı, kampa gittim. Gitmeseydim demokrasi nöbetine sonuna kadar devam edecektim. İleride neler olurdu, artık bilemem. Bu olay ülkemiz için çok vahim bir olaydı. Türkiye’nin istikbalini ilgilendiren bir hadiseydi. Bu tarz demokrasi dışı kalkışmalara her zaman karşı çıkmalıyız. Seçilmiş insanların bir darbeyle devrilmesi ne demokrasiyle, ne de insanlıkla bağdaşır.”

Trafik magandaları Rıza’ya karşı!

Normal hayatında sakin biri olduğunu, kavgacı ve hırçın olmadığını kaydeden Rıza Kayaalp, ancak kavga edebilecek pozisyona gelebildiğini belirtiyor. Özellikle trafikte yapılan hak ihlallerinin ve korna çalınmasının kendisini sinirlendirdiğini belirten Kayaalp, şöyle ilginç bir anısını paylaşıyor: “Bir araba beni sıkıştırdı, ben de tepki gösterdim. Bunun üzerine beni sollayarak önümü kestiler. Arabadan 2 kişi indi üzerime gelmeye başladı. Ben de inince bir anda duraksadılar. Birbirlerine baktılar, üzerine gidelim mi gitmeyelim mi, diye! Sonra da delikanlılığa toz kondurmamak için yanıma geldiler. Ben de kollarımı açtım, ‘Hadi vurun, hadi vurun da görelim!’ dedim, ilk vuran ben olmak istemedim”.

‘Ermeni güreşçiler de benim dostum’

“Peki Ermeni ve Yunanlı sporcuların tepkisi ne oldu, bu meseleye?” şeklindeki sorum üzerine ise Rıza Kayaalp şunları söyledi:
“Hepsi benim arkadaşım. Minderde rakibiz ama minder dışında biz dostuz. Gerek Ermeni sporcular, gerekse Yunanlı sporcular, ‘senin böyle sözler söyleyeceğine ihtimal vermiyoruz, biz sana inanıyoruz’ dediler. Hâlâ da çok iyi görüşürüm hepsiyle. Onlarla böyle bir sorunum yok benim. Aslında benim kimseyle böylesi bir sorunum yok. Bütün rakiplerimle iyi görüşürüm.”

‘Bayrağı taşımam mı deseydim’

Bunun üzerine bayrak taşıma tartışmasına getirdim sözü... “Ne yapsaydım, bayrağı taşımam mı deseydim!” diye karşılık verdi ve devam etti:

“Ya Servet Tazegül taşıyacaktı bayrağı ya da ben. Sonuçta benim taşıyacağım söylendi, ben de büyük bir gururla taşıdım. 2 Dünya, 6 Avrupa Şampiyonluğu, 1 olimpiyat üçüncülüğü olan sporcunun olimpiyat bayrağı taşımasından daha doğal ne olabilir ki!”

‘Spor müdürü olsam manşet değişmez’

Futbol dışındaki branşların medyada gerekli ilgiyi görüp görmemesi konusuna ilginç bir yaklaşım gösteren başarılı güreşçi, “Özellikle güreşe fazla yer verilmemesi bizi üzüyor tabi. Olimpiyat, Dünya, Avrupa şampiyonu oluyoruz, medya hakkını vermiyor. En azından spor gazetelerinin manşetin yanında da olsa görmesini istiyoruz. Ama medya açısından bakarsan da haklı olduklarını görüyorsun! Çünkü medya en popüler olduğu için futbola ağırlıklı veriyor. Özellikle de Üç Büyükler... Ben güreşi bırakıp spor müdürü koltuğuna otursam her halde aynı yayın politikasını sürdürürüm. Sonuçta medya ekmeğini bundan kazanıyor!” diyor.

Hamit Turhan


Haberin Devamı
YORUM YAZ