MENÜ

Av. İsmail Coşkun, 3 Temmuz sürecini yazdı: Hukuk zamanı

Duruşmaların neredeyse tamamını yerinde takip eden avukat İsmail Coşkun, 3 Temmuz sürecini yazdı: Soruşturmanın gizliğinin ihlali, masumiyet karinesinin ihlali, usulsüz dinlemeler, hukuka aykırı yargılamalar, savunma hakkının ihlali... 3 Temmuz süreci baştan aşağı usulsüzlüklerle doluydu. Umuyoruz ki, bu ihlaller son bulur, Türk adaleti yeniden adil yargılamalara imza atar hale gelir.

Av. İsmail Coşkun, 3 Temmuz sürecini yazdı: Hukuk zamanı

Duruşmaların neredeyse tamamını yerinde takip eden avukat İsmail Coşkun, 3 Temmuz sürecini yazdı...

Masumiyet karinesinin ihlali

“Özellikle emniyet tarafından Aziz Yıldırım’ın gözaltına alınma görüntüsünün hemen ardından, başka bir adreste arama esnasında bulunan silah görüntüleri montajlanarak silahlı suç örgütü algısının altı doldurulmaya çalışılmıştır. Yine emniyet teşkilatı, kendisini mahkeme yerine koyarak ‘19 maçta şike yapıldığını tespit ettik’ açıklaması ile şüpheliler hakkında kamuoyunun gözü önünde adeta yargısız infaz yapmıştır. Şike suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı, belirli maçlarda şike yapılıp yapılmadığını tespit edecek merci emniyet değil, mahkemelerdir. Emniyet görevlilerinin henüz tutuklama yapılmadan gözaltı sırasındaki sağlık kontrolleri için gerekli evraklara Aziz Yıldırım’ın adresini Metris Cezaevi yazmaları da durumun vahametini gösteren diğer bir ayrıntıdır. Keza emniyet ve savcılık tarafından, ‘Fenerbahçe’nin son 5 maçının sonucunu biliyorduk’ tarzındaki açıklamalar da boy boy gazetelerde yayınlanmıştır. Yine hukuk tarihimizde bir ilk gerçekleşmiş; soruşturmayı yürüten özel yetkili savcılık makamının hazırladığı iddianame, basın mensuplarına karşı bir basın bilgilendirmesi ile kamuoyuna açıklanmıştı.”



Yargıtay’ın içtihatı değişti

“Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatlarına göre; telefon dinlemeleri bir suçlama için tek başına delil olarak kullanılamazlar. Ancak her nasılsa bu davaya özel bir şekilde 5. Ceza Dairesi, telefon dinlemelerinin hem hukuka aykırı elde edilmesi hem de tek başına delil olmama özelliklerini dikkate almamış, bu davaya özel bir şekilde delil olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Ancak işin trajikomik yanı Yargıtay bu kararından sonraki diğer bazı davalarda yine eski içtihadına uygun bir şekilde telefon dinlemelerinin tek başına delil olamayacağına karar vermiştir.”

Usulsüz dinlemeler

“2010 yılında Aziz Yıldırım ile dönemin TFF Başkanı Mahmut Özgener’in telefonlarının dinlenmeye başlandığını biliyoruz. Yıldırım’ın ve diğer birçok sanığın iletişiminin usulsüz olarak dinlendiği, dava dosyası kapsamında ortaya çıkmıştır. Aziz Yıldırım’ın telefonlarının dinlenmesine gerekçe olarak örgüt suçu gösterilmiştir. Bu telefon dinlemelerinin başladığı sırada şike eylemi suç kapsamında değildi. Ancak bu telefon görüşmeleri Nisan 2011 tarihinde suç olan şike olduğu iddia edilen eylemlere de delil olarak kullanılmak istenmiştir. Dosya kapsamında bazı sanıklar hakkında dinleme kararı alınan tarihten önceki tarihlere ait tapeler bulunmaktadır. Bu husus da telefonların zaten usulsüz ve izinsiz olarak dinlendiği, telefon dinleme kararlarının ise usulen alındığını göstermektedir.”

Görevsiz mahkemeler...

“Kamuoyunda ‘şike davası’ olarak bilinen 93 sanıklı bu dava dosyası kapsamında hangi iddialar yargılandı? Bunu 3 başlık altında verebiliriz:

1- Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütü ve faaliyetleri iddiaları
2- Olgun Peker liderliğindeki suç örgütü ve faaliyetleri iddiaları
3- TFF menacerlik sınavı sorularının çalındığına dair iddialar

Normal bir hukuk devletinde birbirleri ile hiçbir organik bağı bulunmayan bu üç başlıktaki iddialar üç ayrı davanın konusunu oluşturacaktır. Ancak Özel Yetkili Mahkemeler döneminde maalesef ki emniyet ve yargı mensupları tarafından, birçok kamuoyuna malolmuş büyük davalarda yapıldığı gibi bu dava da torba dava şeklinde hazırlanmıştı. Fiili ve hukuki irtibatı bulunmayan vakalar ve şüpheliler aynı soruşturmalarda birleştirilerek şüpheli sayıları artırılmış ve birbiriyle ilgisiz eylemler aynı dosyalarda yargılanmıştır. Aziz Yıldırım ve aynı başlıktaki kişilerin haklarındaki iddialardan ötürü Asliye Ceza Mahkemeleri’nde yargılanması gerekiyordu. Ancak bu kişileri Özel Yetkili Mahkemeler’de yargılayabilmek için ihtiyaç olan cebir-şiddet unsuru ikinci başlıktaki Olgun Peker liderliğindeki suç örgütüne ilişkin iddialarla sağlanmış ve ilgisiz iki grup aynı dosyada birleştirilmiştir. Bu iki örgüt olduğu iddia edilen topluluklara üye olduğu iddia edilen kişilerin diğer bir örgütle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Kısaca Aziz Yıldırım ve aynı başlıktaki kişiler, haklarındaki iddialardan dolayı ‘görevsiz bir mahkemede’ yargılanmışlardır.”

Hukuk tarihinde kara bir leke

“Tüm bu saydığımız hukuka aykırılıklar silsilesinin temel nedeni olan Özel Yetkili Mahkemeler dönemi Türk Hukuk tarihinde kara bir leke olarak yerini almıştır. Hem bu dava özelinde hem de kamuoyuna malolmuş bir çok diğer davada sayısız hukuk ihlalleri yapılmış, birçok telafisi imkansız mağduriyetlere sebep olunmuştur. Umuyoruz ki, bu hukuk ihlalleri son bulur, son yıllarda ağır yaralar alan Türk adalet sistemi de evrensel hukuk kurallarının temel alındığı, adil yargılamalara imza atar duruma gelir...”

“Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 23. maddesi gereğince soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hakim, kovuşturma evresinde görev yapamaz. Ancak yine bu dosya kapsamında dinleme kararlarına, gözaltı ve tutuklama kararlarına katılan hakim, maalesef yargılamaya da katılarak yine açık bir yasa ihlaline yol açmıştır.”

Soruşturma gizliliğinin ihlali

“Yürütülen soruşturma kapsamında 3 Temmuz 2011 tarihinde yapılan gözaltılar sonucu, soruşturmada gizlilik kararı olduğu için şüpheli avukatları dosyadan hiçbir bilgi ve belge alamıyordu. Birçok şüpheli vekili, şüphelilerin gözaltında alınan ifade tutanaklarında kendilerine sorulan soruları birleştirerek dosya kapsamı hakkında bilgilenmeye çalışıyordu. Ancak hatırlanacağı üzere dosya kapsamındaki birçok bilgi ve belge, daha sonradan gözaltına alınan o dönemki emniyet ve yargı mensupları tarafından, kendilerine yakın medyaya servis edilmişti.” ‘Şüpheliler suçlu ilan edildi’ “Adeta şüpheliler savunmaları alınmadan ve yargılamaları yapılmadan kesin olarak suçlu ilan edilmişti. Ayrıca yine soruşturmanın gizliliği ihlal edilerek soruşturmayı yürüten özel yetkili savcılık makamı tarafından ‘bir kısım evraklar’ TFF’ye gönderilmişti. Kısaca şüphelilere ve müdafilerine gizli olan soruşturma, yazılı ve görsel medyaya ve TFF’ye karşı gizli yürütülmemiştir.”

‘Jet hızıyla yargılama’

“Bu dava ile ilgili diğer önemli bir konu da davadaki yargılama süresidir. Davada yerel mahkemenin iddianameyi kabul tarihinden itibaren yaklaşık 8 ay sonra hüküm verilmiştir. Davada ilk duruşma tarihinden sonra 4.5 aylık bir sürede yargılama tamamlanmıştır. Daha sonra Yargıtay’daki temyiz incelemesi de ülkemiz şartlarına göre yine rekor sayılabilecek bir sürede, jet hızıyla 6 ayda tamamlanmıştır. Hatta bu 6 aylık süre içerisinde Yargıtay 5. Ceza Dairesi bazı eksiklikler nedeniyle dosyayı yerel mahkemeye geri göndermiş, eksiklikleri tamamlanan dosya tekrar Yargıtay’a gönderilmiştir. Bu aşamada dosya kapsamında 93 sanığın yargılandığını bir kez daha hatırlattığımızda bu yargılama ve temyiz incelemesi süreleri biraz daha manidar bir hal almaktadır. Yargılamanın hızlanması elbetteki eleştirilebilecek bir husus değil, tüm hukukçuların ve hak arayan vatandaşların ortak dileğidir. Ancak yargının hızının özel bazı dosyalara ve özel bazı sanıklara göre dizayn edilmemesi gerekmektedir.”

‘Raporlar istenmedi’

“Sanık müdafilerinin birçok kez tekrarladıkları dava konusu maçlarla ilgili gözlemci ve temsilci raporlarının dosyaya getirtilmesi talepleri ilk yargılamayı yapan heyet tarafından ısrarla reddedilmiştir. Davanın seyri açısından çok önemli sayılan tanıklardan Lütfi Arıboğan ve İlhan Helvacı’ya direkt soru sorabilmek için duruşmada hazır edilmeleri talep edilmişti. Ancak bu talep kabul edilmemiş, bu iki şahıs celse arasında mahkeme heyeti tarafından dinlenmiştir. İfadeleri davanın seyrini direkt olarak etkileyebilecek bu iki tanık adeta sanıklar ve sanık müdafilerinden kaçırılmıştır.”

Adil yargılama ve savunma hakkının ihlali

“Davanın kovuşturma aşamasında adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir. Sanıklara karşı eşitlik ve usulde paralellik ilkeleri dikkate alınmamıştır. Benzer telefon görüşmeleri olan bazı sanıklar tutuklu, bazı sanıklar tutuksuz yargılanmıştır. Bazı sanıkların telefon görüşmeleri üzerinde hiç durulmamış, bazı sanıkların görüşmelerde kullandıkları bir kelime dahi kendilerine sorulmuştur. Sanık bir kaleciye maç görüntüleri esnasında üye hakim tarafından yöneltilen ‘Sanki elin topa gitmiyor’ şeklinde niyet okuyuculuğu yapılan sorular yöneltilmiştir.”

Futbolda yeni bir kavram yaratıldı: Transfer şikesi

“Hiçbir mevzuatta yer almayan ‘transfer şikesi’ kavramı, Emmanuel Emenike’nin Fenerbahçe’ye karşı oynamaması üzerine bu davada yaratıldı”

“Hukuka aykırılıkları birçok örnekle çoğaltmak mümkün. Örneğin hiçbir mevzuatta yer almayan ve tanımlanmayan bir ‘transfer şikesi’ kavramı yaratılmış, bu kavrama göre bazı sanıkların cezalandırılması yoluna gidilmeye çalışılmıştır. Buradaki temel iddia; Fenerbahçe’nin, Emenike’ye, başka bir takımda oynadığı sırada transfer vaadi ile kendilerine karşı olan maçta oynamamasının sağlanmasıdır. Bu aşamada ‘bu iddia doğrudur, değildir’ bunu tartışmıyoruz. Ancak hem bu olayın öncesinde hem de bu olayın sonrasında Türkiye’deki birçok kulübün kendileri ile oynanacak maçtan önce rakip takım futbolcularına teklifler yaptıkları iddiaları ortaya atılmıştır. Ancak bu iddiaların hiçbirisi transfer şikesi şüphesiyle yargılanmayı bırakın soruşturmaya dahi konu edilmemiştir.”

Haberin Devamı
YORUM YAZ