MENÜ

Usain Bolt'un antrenöründen başarının sırları

Dünya çapında şampiyonluklar kazanmış birçok yıldızın bireysel performans antrenörlüğünü yapan Thomas Ott, spor bilimi ve teknolojisinin Türkiye'deki etkinliğini arttırmak adına düzenlenen özel bir davetle Türkiye'ye geldi. Ott, Brezilya'yı, Brezilya'da 7-1 yenerek Dünya Kupası'nı kaldıran Almanya'nın ve dünya rekortmeni Usain Bolt'un başarısının sırlarını FANATİK'e anlattı.

Usain Bolt'un antrenöründen başarının sırları

Sporu sevip takip eden hemen herkes gibi siz de 'Bayern Münih'in dünyaca ünlü doktoru Wolfhart' tümcesini içeren birçok şey okumuş ya da duymuşsunuzdur. Malum; rekabet, kalite, liderlik gibi unsurlar, yalnızca sporun sahaya yansıyan kısmında değil, her aşamasında var. Haliyle en iyi futbolcu, en iyi basketbolcu, en iyi teknik direktör, en iyi yönetici ve daha nice 'en iyi' gibi, 'dünyanın en iyi performans antrenörü' diye bir şey de var. Bu her ne kadar göreceli bir tanım olsa da; Wolfhart kliniğinin en iyisi konumundaki Thomas Ott, dünyanın en iyi performansına, Usain Bolt'a performans antrenörlüğü yapıyor, bu bir gerçek. Ott'un kontrolündeki Bayern Münih, geçen yıl futbolu gerek Bundesliga'da, gerek Şampiyonlar Ligi'nde adeta domine etti. Kulübün basketbol şubesi ise, 59 yıl sonra şampiyonluk kupasını kaldırma başarısını gösterdi. Brezilya'ya, Rio'da 7 gol atarak zirveye çıkan Almanya Milli Takımı'na değinmeme gerek var mı?

Başarının şifreleri

Belki de siz, Tyson Gay'in, Asafa Powell'ın ya da Yohan Blake'in daha iyi olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Yahut Arjantin'in, Brezilya'nın ya da İspanya'nın Almanya'dan daha iyi olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak dedim ya; bu göreceli bir şey. Gerçek veriler tüm zamanların en iyi derecesinin Bolt'ta, 'Dünya Şampiyonu' unvanının da Almanya'da olduğunu söylüyor. Bu da onu, spor dünyasının zirvesindeki yıldızların ve kulüplerin gözünde 'en iyi' yapıyor. Özel bir antrenman kliniğinin davetiyle İstanbul'a gelen Thomas'a başarısının sırlarını sorduk:



Ahmet M. SUBAŞI: Thomas, Türkiye'ye hoşgeldin. Öncelikle seni, senin ağzından tanımak isteriz. Bize kendinden bahseder misin? Kimsin, neyle meşgulsün, neden buradasın gibi...

Thomas Ott: 2009'dan beri Wolfhart Kliniği'nde çalışan bir spor bilimciyim. Fizyoterapi ve bireysel performanslar üzerinde çalışıyorum. Türkiye'ye ilk olarak 2.5 yıl önce, Muhittin Kocaoğlu'nun daveti ile geldim. Bu ikinci oluyor. Almanya'da üretilen ve dünyanın en profesyonel sporcularının kullandığı, Miha Body Tech isimli ürün ve ürünün sporcu performansları, rehabilitasyon süreçleri gibi durumlar üzerindeki etkilerine yoğunlaştık. Hızla ilerleyen ve gelişen süreç neticesinde Türkiye'de de bu teknolojiyi kullanma imkanı veren tesisler kurulmaya başladı. Ben de bu sürece rehberlik etmek üzere buradayım.

A.S: Bu seviyeye ulaşmış biri için çok genç görünüyorsun? Bunun mesleğinle ilgisi olmalı.

T.O: (Gülüyor) 32 yaşındayım.

A.S: Pekala, seni daha iyi tanıyabilmek adına bize bazı referanslarından bahseder misin?


T.O: Münih'te Spor Bilimi okudum. Uzmanlığım fizyoterapi ve rehabilitasyon. 2009'da Wolfhart ile çalışmaya başladık. Rehabilitasyon ve kondisyon koçluğu ile başladım. Bayern Münih ve Almanya Milli Takımı'nın yanı sıra ülke çapında birçok kulüpten müşterilerimiz var. Bunun yanı sıra tüm dünyada özellikle rutin sakatlıklar, ağır sakatlıklar, ameliyat sonrası rehabilitasyon süreçleri, performans arttırma gibi konularda hizmet verdiğimiz dünya çapında birçok sporcu var. Çok geniş bir yelpazemiz var, burada yer alanların birçoğu da profesyonel sporcular. Usain Bolt, Bastien Schweinsteiger gibi...

A.S: Ben o klinikte tedavi olmak için Amerika'dan Almanya'ya kendi isteğiyle giden NBA yıldızları tanıyorum.


T.O: Evet, kendi bireysel tercihiyle gelen, hatta gizlice gelenler dahi var ancak resmi bir şey olmadığı için burada isimlerini zikretmek pek de doğru olmaz. Özellikle olimpiyat, dünya ve avrupa şampiyonaları gibi dönemlerde aynı zaman aralığında 50'den fazla sporcuya danışmanlık yaptığımı hatırlıyorum. Elbette en popüler isim Usain Bolt.



Bolt'un taktiği: Koşabildiğin kadar hızlı koş!

A.S: Peki, birçok profesyonel ile bire bir çalışmalar yapıyorsun. 'O çok özel, farklı biri' dediğin birileri var mı?


T.O:
Takım sporları ile bireysel sporlar arasında çok fark var. Bu açıdan isim ortaya koymak zor. Ancak 10 ayrı disiplinde yarışan dekatlon sporcuları bence çok özel kimseler. Çok daha konsantre, çok daha ağır çalışan kişiler... Takım oyuncuları bu kadar sert değiller. Tüm yük kendi üzerlerinde olmadığı için pek de yüklenmiyorlar. Ama bireysel sporlarda bu çok daha ön planda. İşin tuhafı her oyuncunun kendi taktiği ve stratejisi var. Mesela Usain için tek olay 'Koşabildiğin kadar hızlı koş'tur. Onunla çalışmak için Jamaika'ya kadar gidiyorum, o da aynı şekilde Almanya'ya geliyor. Şimdi söylesem kimse inanmayacak ama Usain aslında çok da çalışkan biri değil. Allah vergisi bir yeteneği var ve bunu nasıl kullanacağını iyi biliyor. Turnuva dönemlerinde inanılmaz motive, çok çalışıyor, inanıyor, antrenman yapıyor. Ama onun dışında yılın kalan bölümünde inanamayacağınız kadar rahat biri. Doğal yetenek olarak tanıdığım en muhteşem sporcu o.

A.S: 70 milyondan fazla nüfusumuz var, ancak bir Usain Bolt'umuz yok. Sence dünya çapında sporcular yetiştirmek için neler yapmalıyız? Almanya ile Türkiye arasında ne gibi farklar görüyorsun?


T.O: Kendi alanımda değil mi? Yemekleri falan soracaksan Türk yemekleri çok daha iyi (gülüyor). Şaka bir yana, bence bu alanda gelişime açık bir ülkesiniz. Bilinçli antrenör sayısı artıyor. Bireysel performans stüdyoları kültürü ülkenize ulaştı ve büyümeye başladı. Daha iyi olmak adına atılmış bir adım bu. Bu alanda atabileceğiniz bir diğer potansiyel adam, 'spor teknolojisi' dediğimiz şeyi kullanmak.

'Bütçeler, doğru yönetilmiyor, iletişim kopukluğu var'

A.S: Yani? Tünelin ucunda ışığı görüyor musun? Biliyorsun, özellikle futbolun dibe vurduğu söylentileri yankılanıyor bu ara buralarda...


T.O: (Gülüyor) Elbette. Aslında elinizde her şey var. Tüm kaynaklara sahipsiniz. Bunu yalnızca doğru şekilde kullanmanız gerek. Futbola büyük ekonomik yatırımlar yapıyorsunuz, ancak bu bütçeleri yanlış yönlendirdiğinizi düşünüyorum. Almanya'da bütçenin çok daha büyük kısmı antrenör, kişisel antrenör, fizyoterapist, yaşam koçu gibi değerlere harcanıyor. Ayrıca bu bir bütün. Biz 2009'da yola koyulduk ve 5 yıllık bir plan yaptık. Hedefimiz, 5 yılın sonunda Dünya Kupası'nı kaldırmaktı ve başardık. Sizden farklı olduğunu söyleyebileceğim en önemli şey, biz saha içinde ve dışında çok iyi bir ekiptik. Burada sporcular, teknik ekipler, doktorlar, antrenörler, fizyoterapistler, istatistikçiler, yöneticiler... Kısacası bu zincirin tüm halkaları arasında bir iletişim kopukluğu var. Almanya, dünyadaki en iyi futbolculara sahip olduğu için şampiyon olmadı ki? Yalnızca takım olarak başardık. Saha içinde ve dışında çok kuvvetli bir iletişimimiz vardı.

A.S: Türkiye'deki kulüplerle bağlantın oldu mu? Tesislerini vesaire gördün mü mesela hiç?

T.O: Evet. Büyük kulüplerle temaslarım oldu. Üzülerek söylemeliyim ki Almanya'daki ikinci lig takımlarının bile daha profesyonel bir işleyişi var. Özellikle fitness ağırlıklı tesisler çok zayıf. Bu yalnızca gerekli aletlere, tesislere sahip olmayla ilgili de değil. Bunları nasıl doğru kullanacağınızı da bilmelisiniz. Bu yüzden bu işin profesyonellerine daha fazla eğilmek gerek.

A.S: Yeri gelmişken sorayım. Arda Turan, Atletico Madrid'e transfer olduğunda, genel testlerini yapan uzmanların 'Arda'nın dizlerindeki kasların %40'ı neredeyse hiç kullanılmamış' gibi bir şey söylediğini duymuştum. Sen bu işin uzmanı olarak inanır mısın böyle bir şeye?

T.O: Bilemiyorum; belki de doğru metodla çalışmamışlardır. Tam olarak neyi kast ettiklerini bilmek gerek. Muhtemelen kullanılabilecek daha büyük bir potansiyel olduğunu ileri sürmüşlerdir. Problem sizin kaynakları nasıl yönettiğinizle ilgili bence. Biliyorsun; Bayern Münih basketbol takımı, 59 yıl sonra şampiyon oldu. Orada Koç Pesic'in ve yönetimin emeği büyük elbette, ancak futboldaki gibi basketbolda da orada birkaç yıl önce profesyonel bir ekip çalışması başlatıldı. İşin fizyoterapi, bireysel performans gibi bölümlerine daha fazla ağırlık verdiler. Türkiye'ye dönersek; sizlerin çok daha büyük bütçeleri var. Oyuncular, Avrupalı oyunculardan dahi fazla kazanıyor. Bunu sorgulamanız gerek. Bu kaynakları spor bilimi dediğimiz şeye doğru çekmeli ve kısa, orta ve uzun vadeli yeni planlamalar yapılmalı.

A.S: Pekala, biraz da şu Miha Body Tech dediğimiz üründen söz edelim. Almanya'da bulunan bir teknoloji, temel prensip olarak kasları elektrik akımı ile daha efektif çalıştırmayı hedefliyor ve uzmanların, profesyonel sporcuların deyişiyle normalden 3-4 kat daha büyük verim sağlıyor. Bize biraz anlatır mısın? Nasıl çalışıyor bu sistem?

T.O: Bu teknoloji ile 20 binden fazla bireysel antrenman seansı yaptırdım. Aslına bakarsan bu benim günlük çalışmama destek olan ekstra bir şey. Bunu birçok alanda kullanabiliyorum. Rehabilitasyon konusunda bu ürün, çok büyük ağırlıklar kullanılmadan kasların yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesi konusunda büyük avantaj sağlıyor. Sporcuya ve ağrı bölgesine çok fazla yüklenmeden oradaki kasları çalıştırabiliyor ve rehabilitasyonu, oyuncuyu zorlayıp riske etmeksizin hızlandırıyor. Özellikle hızlanma, dayanıklılık gibi konularda atletlerde çok işe yarıyor. Belki de yalnızca destekleyici bir unsur ancak çok büyük faydası var.



A.S: Bu yalnızca profesyoneller için mi peki?
T.O: Hayır hayır, 70 yaşındaki biri dahi bu teknolojiyi kullanarak spor yapabilir. Elbette bir profesyonel ile kullanımında fark olacaktır, ama genel olarak uygun çalışma programını, herkeste destekleyebilecek bir şey.

A.S: Yani bunu kimse alıp evinde kullanamıyor, öyle mi?

T.O
: Ben asla önermiyorum. Zira bu bir donanım ve bunun uzmanı, yazılımcısı, operatörü -nasıl adlandırırsan artık- olmadan kullanımı uygun değil. Hedef ne ise (hız, dayanıklılık, rehabilitasyon) ona göre belli parametreler belirlenmeli ve uzman kontrolünde, uygun antrenörle, uygun antrenman programında kullanılmalı. Bu röportajda ismi geçen veya geçmeyen onca profesyonel sporcu neden binlerce kilometre yolu aşıp bana geliyor? Ya da neden aynı şekilde ben onlara gidiyorum?



A.S: Yaygınlık düzeyi ne peki?

T.O: Şu an Almanya'da tüm hastanelerde, tüm rehabilitasyon merkezlerinde, tüm profesyonel spor kulüplerinde, minimum 2-3 bin noktada mevcut. Ayrıca başta Kuzey Avrupa olmak üzere tüm Avrupa'da da ziyadesiyle yaygın bir biçimde kullanılıyor. Türkiye'de ise 3 yıldır var. Yayılmasından ziyade bilimsel altyapısının kurulması, eğitimli antrenörlerin yetiştirilmesi gibi konulara eğiliyoruz. Sistemin en doğru şekilde, profesyonel olarak kullanılıp amacına ulaşmasını istiyoruz.

A.S: Türkiye'de böyle bir idmana, belirttiğiniz profesyonellik düzeyinde imkan veren kaç tesis var?


T.O: Yalnızca Miha Body Tech kullanan, mikro stüdyo konseptine ait olup bunu profesyonel antrenman cihazlarıyla kombine edebilen birkaç yer var. Ancak basic training dediğimiz, yalnızca Body Tech kullanılarak idman imkanı sunan, Türkiye'de zincir stüdyo olarak, 12-13 farklı kentte 50-60 civarı stüdyo var. Ayrıca büyük hastane zincirlerinin fizik tedavi ve obezite birimleri kullanıyor. Bu teknolojiyi kullanmayı öğreten, sertifikalı antrenör yetiştiren bir kurum da var Türkiye'de.


Thomas Ott, Miha Body Tech eğitimi veren, Türkiye'deki sayılı bireysel performans antrenörlerinden Barış Çunguroğlu ile birlikte...

A.S: Branşım basketbol ve son yıllarda özellikle NBA ve NCAA'de çok ağır sakatlıklar gördüm. Biliyorsun; Kobe Bryant, Derrick Rose gibi oyuncular, küçük görünen ama kendilerini aylarca sahalardan uzak tutan sakatlıklar yaşadılar. Ayrıca Kevin Ware ve Paul George, ikinci kez izleyemediğimiz bacak kırılma durumlarıyla karşı karşıya kaldılar. Bu tip ağır sakatlıkların tedavi süresinin kısaldığını düşünüyor musun? Ware, birkaç ay sonra smaç yapabiliyordu. George ise 3 ay dolmadan bireysel üçlük idmanı yapabilir hale geldi. Sence etkisi var mı gelişen teknoloji ve bilimin?

T.O: Elbette, artık daha da kolaylaştı bu tip süreçler. Süreçler daha iyi, daha sağlıklı verilerle gözlemlenebiliyor. Sporcuya neye ağırlık vermesi, nelerden kaçınması gerektiği daha kolay ifade ediliyor. Rehabilitasyon sürecini yönetmek daha kolay. Haliyle kararlar daha isabetli. Ancak neticede insan vücudundan söz ediyoruz. Bu tip şeyler ne kadar ilerlerse ilerlesin, iyileşmek zaman alıyor ve alacaktır. Biraz da kişiye göre değişiyor, ancak burada en önemli husus süreç boyunca hep doğru kararları almaktan geçiyor. NBA'e geleceksek ki eğer, biliyorsun bir sezonda çok fazla maç yapıyorlar. Oradakiler için olay çok daha üst seviyede.

'Arroyo'ya saygı duydum'

A.S: Geçtiğimiz hafta 35 yaşındaki Carlos Arroyo, Galatasaray'ın Kızılyıldız'ı 110-103 yendiği maçta 50 dakika sahada kaldı. Kaldı ki, kendisi bir oyun kurucu ve sürekli tempoyu kontrol ediyor. Buna ne dersin?

T.O: 50 dakika mı? Saygı duyuyorum. Hem de çok büyük... Kesinlikle çok iyi hazırlanmış olmalı. Bu kolay bir iş değil. Dayanıklılığı ve yoğunluğu üst seviye olmalı.

A.S: Sence en ağır spor hangisi? Mesela ben hep tenisin çok zorlu bir spor olduğunu düşünüp tenisçilere saygı duymuşumdur. Neticede tek kişilik bir mücadele, takım sporlarındaki gibi yükü paylaşma durumu yok. Senin bakış açın ne?

T.O: Dekatlon sporcularına büyük saygı duyuyorum. 10 ayrı disiplinde mücadele veriyorlar ve her disiplin ayrı ayrı zor. Geçen sezon Dünya ikincisi olan bir dostum var. Aynı şampiyonada kişisel sıçrama rekorunu kırmasına rağmen o kategoride üçüncü olabildi. Çok ağır idman yapıyorlar ve çok dayanıklılar. Iron Man yarışmacıları gibi...

A.S: Genel olarak planlı çalışma ve ekip halinde çalışma vurgusu yaptığımız bir röportaj oldu. Son soru olarak şunu sormak istiyorum: Ben kariyerimin bazı aşamalarında, bazı sporculara 'proje' olarak bakıldığını gördüm. Yani birinde bir yetenek keşfedildiğinde o yeteneğin her yönüyle uzmanlarca işlendiğini gördüm. Örneğin 'proje' denilen yeteneğin beslenmesiyle, bireysel gelişimiyle, sosyal medya takibiyle, kısacası her şeyiyle ayrı ayrı ilgilenen uzmanlar olduğunu gözlemledim. Sen de bu zincirin bir parçası sayılacak birisin, neler söylersin?

T.O:
Bu işlerde görünürden çok, aktif olmak gerek. Yani bir oyuncunun ne kadar sıkı idman yaptığının filme alınıp deklare edilmesinin falan çok da bir esprisi yok. Tam aksine bence bu tip süreçler çok da ön planda olmamalı. Çünkü neticede üzerinde çalıştığın şey bir sporcu. Gözükmesi, ön planda olması gereken tek şey onun başarısıdır. Başarı yolunda kullanılan araçlar elbette var; bu da bu işin bir parçası. Ancak dediğim gibi; bunun görünürlüğüne ya da varlığına çok takılmayacaksın. Herkes samimi bir çaba sarf edip başarı odaklı olacak. O zaman başarı geliyor.

FANATİK Özel
Ahmet Melik SUBAŞI

ahmet.subasi@fanatik.com.tr
@ahmetmsubasi

Haberin Devamı
YORUM YAZ