MENÜ

'Türkiye, dopingle mücadelede doğru yolda'

Dünya Anti Doping Ajansı (WADA) Başkanı Craig Reedie, İstanbul'da düzenlenen 'Dopingle Mücadele Bilim ve Araştırmaları Sempozyumu'nun ardından FANATİK'in sorularını yanıtladı. İstanbul'un 2020 Olimpiyat Oyunları adaylığını değerlendiren Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nde (IOC) de yer alan Reedie, Türkiye'nin sportif başarı ve dopingle mücadele konularında önünün açık olduğunu dile getirdi.

'Türkiye, dopingle mücadelede doğru yolda'

Dünya Anti Doping Ajansı (WADA) Başkanı Craig Reedie, 28-29 Ekim 2014 tarihlerinde İstanbul'da düzenlenen 'Dopingle Mücadele, Bilim ve Araştırmalar Sempozyumu'nun ardından FANATİK'in sorularını yanıtladı. İstanbul'un 2020 Olimpiyat Oyunları adaylığı sürecinde Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin (IOC) Değerlendirme Kurulu'nda yer alan ve kendisi de eski bir atlet olan Reedie, arkadaşımız Ahmet Melik Subaşı'ya verdiği röportajda Türkiye'nin dopingle mücadelede kararlı ve istikrarlı bir grafik çizdiği mesajını verdi.

Haberin Devamı


Ahmet M. Subaşı: Öncelikle okuyucuları bilgilendirmek adına, bu sempozyum ve Türkiye ziyaretinizden kısaca bahseder misiniz? Bu sempozyumda vermek istediğiniz mesajlar nelerdir?

Craig Reedie: Burada iki gündür devam eden şey son 3 yıldır süregelen bilim sempozyumlarından biri. Bu seferki daha çok problemli vakalar üzerindeki araştırmalar ve sonuçlarına dayalı. Son yıllara bakacak olursak aklımıza ilk olarak bu tip araştırmalarla ortaya çıkarılan, ABD'deki doping üreticilerinin karıştığı skandal geliyor. Adları özellikle beyzbol sporuna ziyadesiyle karışmıştı ve bu sonuçlar, rutin testlerle değil, özel araştırmalar sonucu ortaya çıkarılmıştı. Bu araştırmalar yalnızca WADA ya da benzeri otoritelerin katkısıyla yapılmıyor. İşin içinde Interpol, yerel emniyet otoriteleri, WADA araştırmacıları gibi geniş yelpazeye dahil insanlar bulunuyor. Haliyle çoğu zaman beklediğimizden bile daha geniş bir veri tabanı elde ediliyor. Burada bu bilgilendirme sistemini nasıl geliştirebiliriz ve elde ettiğimiz verileri nasıl daha etkili kullanabiliriz, onu konuşuyoruz.

A.S: Alınan tüm tedbirlere rağmen Türkiye'de ve etrafındaki coğrafyada doping vakalarının hala var olduğunu görüyoruz. Bunu azaltmak veya sonlandırmak adına plan ve stratejileriniz nelerdir?

C.R: Aslına bakarsan son 20 yıllık dönemde bu bölgedeki doping vakaları son derece indirgenmiş durumda. Pozitif doping sonuçlarına dair istatistikler yüzde 40'lardan yüzde 1.5'lara kadar inmiş durumda. Büyük bir gelişme kaydedildi. Uluslararası ve yerel otokontrol organları ve hükümetlerin işbirliği, yani sporu yönetenlerle siyasilerin ortaklığı bu olaya ciddi darbe indirdi. Bu 'Sıfır Tolerans' sloganlı politikaya Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi'nin verdiği destek de büyük önem arz ediyor. Dolayısıyla Türkiye bu konuda muazzam bir gelişme kaydetmiş durumda, bununla gurur duymalısınız diyebilirim.

A.S: WADA Başkanı olarak Türkiye'nin genel grafiği hakkında ümit var olduğunuzu söyleyebiliriz öyleyse?

C.R: Kesinlikle. Yalnızca ümitli olduğumu söyleyemem. Ümit var olmaktan daha fazlası... Televizyonu her açtığınızda Galatasaray'ın, Beşiktaş'ın, Fenerbahçe'nin maçlarını görüyor, atletlerinizin üst seviyelerde mücadele ettiklerini izliyorsunuz. Tüm bu değerleri yitirmek Türkiye için tolere edilemez bir durum. 'Sıfır Tolerans' politikanız oldukça önemli.

A.S: Yine de bu konuda özellikle spor severler tarafından dile getirilen bir takım şikayetler var. Sporculara verilen cezaların yeterince caydırıcı olmadığından söz ediliyor. Men cezasından ziyade para ve hapis cezasının daha olumlu sonuçlar doğurabileceği söyleniyor. Bu konuda neler söylersiniz?


C.R:
Bu işi atletler düzeyinde adli suç boyutuna taşıma yanlısı değiliz. Elbette yerel otoritelerin bu tip yasaklı maddeleri üreten, dağıtan ve ticaretini yapan odaklara karşı tutunduğu tavrı destekliyoruz. Atletler genelde bu işi tek başlarına yapmıyorlar zira. Mutlaka etraflarında birileri yer alıyor. Ancak doping sebebiyle bir atlete hüküm giydirmek, onu spordan uzaklaştırmak ve kaybetmek anlamına geliyor. Öte yandan ''İki yıl yetmez, dört yıl ceza verilmeli'' deniliyor. Bu da aynı şekilde bir atletin neredeyse kaybedilmesine eş değer bir durum. Örneğin, senin branşın nedir mesela?

A.S: Basketbol.

C.R: Şimdi sana çıkıp birisi '4 yıl boyunca basketbol oynayamayacaksın' deseydi, zinde kalıp sahalara geri dönmek için ne yapardın? Muhtemelen kariyerin bitmiş olurdu değil mi?

A.S: Sporcuların hileye başvuruyor olmalarının ana sebepleri neler? Antrenör ya da federasyon baskısı, kazanma hırsı ya da hatalı beslenme diyebilir miyiz genel olarak?

C.R: Bazı sporcular, başkalarının etkisi altında kalıyor. Bazıları ise kendi budalalıkları yüzünden bu hataya düşüyorlar. Ancak bence ana neden, olimpik müsabakalarda verilen ödüllerin çok yüksek meblağlara ulaşmış olması. Özellikle bazı ülkelerde bu işin cazibesi çok yüksek. Zira bahsi geçen sporcular, kendi ülkelerinde normal şartlarda asla kazanamayacakları türde ödüllerin büyüsüne kapılabiliyorlar. Ben bu baskıyı anlayabiliyorum. Genç bir Afrikalı olduğunuzu farz edin, bir yarışmaya katılıyorsunuz ve birinciye 500 bin Pound veriliyor. Buna karşı koymak çok güç onlar için. O yüzden anlayabiliyorum. Bu camiada buna karşılık bir kültür gelişmeli. Bir sporcu hile yapıyorsa, etrafındaki insanlar ona ''Bunu yapma, hile yapıyorsun, bu yanlış bir şey'' demeli.

A.S: Siz de eski bir sporcusunuz. Bugünün atletlerine tavsiyeleriniz ve önerileriniz neler olurdu?

C.R: (Gülüyor) O çok uzun zaman önceydi. Atletlere tavsiyem... Empatik ve sağduyulu olmaları. Hile yapan birine karşı yarışmak kötü bir duygu, değil mi? Düşünsene, sen daha iyi bir oyuncusun ancak kaybediyorsun. Ben aşağıda beklerken sen madalyayla kürsüye çıkıyorsun. Nasıl hissederdin? Berbat bir his değil mi? Bu yüzden bu işe bulaşmış tüm sporculara aynı şeyi söylüyorum; bundan vazgeçin. Bunu kendiniz için yapın. Örneğin; Avrupa 100 metre finalinde koşuyorsanız, başlangıç çizgisindeyken o pistte yer alan herkesin temiz olduğundan emin olmak istersiniz. Bu yüzden tüm otoriteler, tüm sporcular, bu işin içinde yer alan herkes, bu hileye başvuran kişileri uyarmalı ve 'yapma' demeli. Yani iş eğitimden geçiyor.

Haberin Devamı

Haberin Devamı


A.S: Londra 2012 muazzam bir organizasyon oldu. Rio 2016 hakkındaki beklentileriniz neler?

C.R: Rio bence fantastik olacak. Deniz kıyısındaki şehirlerin her zaman ayrı bir havası oluyor. Rio, dünyadaki en güzel kentlerden biri. Son derece fotojenik bir yer. Bence 2014 FIFA Dünya Kupası'nda elde edilen üstün organizasyon başarısının ardından Rio'da işler daha da pekişmiş olacak. Aynı çizgiyi korumak isteyeceklerdir. Bu yüzden gerekli tüm tesislerin zamanında tamamlanacağını düşünüyorum. Sosyal yaşantı olarak da güzel bir yer, bu yüzden ilgi de görecek ve izleyenlere keyif verecektir. Bu yüzden Rio'nun çok güzel olacağı kanısındayım.

A.S: 2020 Olimpiyat Oyunları için aday kent olarak belirlenen İstanbul'u değerlendiren IOC heyetinde siz de vardınız. Türkiye hakkındaki izlenimleriniz neler? Buradan da Rio gibi övgüyle söz eder miydiniz?

C.R: Burası, sporun son derece önem arz ettiği bir ülke. 2020'yi Tokyo kazandı belki, ancak ben 'İstanbul kaybetti' diyemem. İstanbul ziyaretinden ve hedeflerden son derece etkilenmiştik. 100'ün üzerinde kişiden oluşan bir karar mekanizması vardı, rapor hazırlanıp üyelere sunuldu ve oylama sonucunda Tokyo kazandı. Buna rağmen Türkiye, bence olimpik ruha sahip bir ülke. O yüzden her zaman Olimpiyatlar için en güçlü adaylardan biri İstanbul. Genç bir nüfusunuz ve önemli spor potansiyeliniz var. Tesisler inşaa edip altyapıyı güçlendirme çalışmalarını sürdürmelisiniz. Ayrıca çok da güzel bir şehir. Günbatımında Doğu'dan Batı'ya gitmek muazzam bir duygu. Burası çok güzel bir yer.

Haberin Devamı

Haberin Devamı


A.S: Sizde Türkiye'ye yönelik çok pozitif ve optimistik bir yaklaşım görüyorum. Buna rağmen maalesef olimpik sporların yerli ve yabancı spor severler üzerindeki etkisi, Türk sporunun itibarını bir hayli zayıflattı. Bu itibarı yeniden edinme konusunda neler söylersiniz?


C.R: Bence bu konuda önünüzde uzun bir yol var. Bu konuda aldığınız tedbirler, geleceğe dönük plan ve yatırımlarınız, siyasi ve sportif otoritelerin kararları son derece etkileyici. Şimdi tek yapmanız gereken bunu istikrarlı bir hale getirmek bence. Türkiye'nin dünya çapında başarılar elde edebilmesi adına önünüzde hiçbir engel göremiyorum. Spora dönük büyük bir coşku ve ruhunuz var.

A.S: WADA kuralları ve prensipleri çerçevesinden bakan bir yetkili olarak, dünyada örnek teşkil ettiğini ileri sürebileceğiniz bir lig organizasyonu var mı? Örneğin NBA, La Liga ya da Premier Lig gibi organizasyonlardan biri için 'örnek' diyebilir misiniz?


C.R: Bence WADA bünyesinde bulunan tüm organizasyonlar bu konuda son derece ciddi ve başarılı. Bizim görevimiz, bunun sürdürülebilirliğini sağlamak ve sürekli tetikte olmak. Yani her şey yolunda gidiyor gibi düşünüp arkamıza yaslanamayız. Araştırma ve geliştirme faaliyetlerini sürdürmemiz ve kontrolü sıkı tutmamız gerekiyor. Bu anlamda önemli gelişmeler kaydediliyor. Bilim çok ilerledi, biyolojik pasaport uygulaması çok faydalı oldu. Laboratuvarlardaki test kalitesi sürekli artıyor. Tabi bu geliştirme faaliyetlerinin sürmesi için maddi güç gerekiyor, bu anlamda mali gücümüzü arttırmamız gerekecek.

Ahmet Melik SUBAŞI - FANATİK Özel
ahmet.subasi@fanatik.com.tr
@ahmetmsubasi

YORUM YAZ