MENÜ

Hayat bilgisi dersleri!

Usta kalem Cem Dizdar'ın kendine has tarzıyla spor gündemine bakışı...

Hayat bilgisi dersleri!

QTribüne gitmeyen taraftarları neredeyse Hüdâya şikayet edecek olan muktedirlerin ‘oyunu esasen nasıl yönettikleri’ni gösteren çarpıcı röportajlar vardı bu hafta gazetelerde...
İlk örneğimiz ‘şanlı Beşiktaşımız’la ilgili...
Mersin İdman Yurdu’nun golcüsü Marcio Mert Nobre, Zaman gazetesine aynen şunları söylemiş: “Ben forvetim; ama İspanyol hoca (Alman Bernd Schuster’den söz ediyor) beni 10 numara oynattı. Bana, o bölgede Guti Hernandez’in zayıf ve çelimsiz olduğunu söyledi. Fernandes’i de o mevkii de düşünmediğini iletti. “Lütfen 10 numara sen oyna” dedi. Ben de mecburen karara uydum. Ama taraftar gol atamıyorum diye bana kızıyordu.”
Trajik mi, komik mi artık siz karar verin!
Guti ve Fernandes’i de, takımın başına Scuhuster’i getirmeyi de aynı ‘akıl’ planlıyor. Gelin görün ki Schuster “İki oyuncu da işe yaramaz” demeye getiriyor.
Neresinden baksanız acayip bir durum değil mi? Acayip çünkü...
“Böyle manasız tranfer politikası olur mu?” diyecek olanların adı ‘bozguncu’ya, transferleri yapanların ki ‘sihirbaz’a çıkıyor bu ülkede.
Kaç yıldır takım oyunu oynayamadığından söz edilen Beşiktaş’a ‘cambaz’ toplamak ‘iyi yöneticilik’, “Böyle olmaz” demek müzmin muhaliflik sayılıyor!..
Takıma ‘şöhretli hoca’ bulunuyor... O hoca ülkede oynanan futbolu daha yakından tanıyan ‘yerli hoca’yı (Tayfur Havutçu) tribüne gönderirken, topla oynama yeteneği sınırlı ama iyi bir ceza sahası içi oyuncusu olan Nobre’yi 10 numara mevkiinde oynatabiliyor. Acı ki kimse bunu fark etmiyor farkedinin de gıkı çıkmıyor...
Takımın en iyileri neredeyse her maç stoperlerle, kaleciler oluyor. Ama herkes ‘kahraman’a bakıyor, o oynasın diye duaya çıkıyor!..
Öte yandan borç alıp başını gidiyor, nasıl geri ödeneceğini ise kimse bilemiyor. Ve... Bu takım ‘iyi yönetilmiş’ oluyor.
İşler sarpa sarmaya başlayınca da “Gün birlik beraberlik günüdür” sakızı insanların yüzüne bakıla bakıla şişirilip, patlatılıyor...
Çaresizlikle izliyoruz hepimiz olan biteni ve sormaya korktuğumuz o soru aklımızda öylece çakılı duruyor; “Bakalım bu yolculuk nereye varacak?”

Haberin Devamı

Ya ‘Arda duruşu’!

İkinci örneğimiz Galatasaray Başkanı Ünal Aysal’dan. Aysal, HaberTürk’e verdiği röportajda ‘çelişkili düşünme’ halinin tipik örneklerinden birini veriyor.
Fenerbahçe’nin durumuyla ilgili politikalarının yanlış anlaşıldığını ve bunu Ali Koç ile konuşarak düzelttiklerini belirttikleri söyleşinin sonunda bir kısım Galatasaray taraftarının kendisiyle aynı görüşte olmadığı hatırlatılınca şunları söylüyor; “Ben Galatasaray Kulübü Başkanıyım. Bir fanatik olarak davranamam...” Yani tam da takınılması gereken tavrı takınıyor Aysal.
Ancak, Madrid’e gittikten sonra bizim ülkedeki futbol kavrayışını eleştiren Arda Turan’ın itirazına gelince iş değişiyor. Aysal, kendi politikası ve tutumuna ilişkin geliştirilen muhalefete karşı gösterdiği ‘kararlı duruşu’ konu Arda olunca gösteremiyor... “(Arda) Islıklanma konusunda keşke taraftara sitem etmeseydi” diyor.
Anlıyoruz Arda’yı ‘koruma niyeti’ de var bu sözler de ama kendiyle ilgili bölümdeki o ‘kararlı dil’ burada yerini o tanıdık ‘popülist dil’e terk ediyor. Oysa rahatlıkla, “Arda bu takıma elinden gelenin fazlası vermiş, bu kulübe en fazla bonservis parası kazandırmış oyuncumuz olarak tarihimize geçmiş birisidir. Onun ıslıklanması hepimizin ıslıklanması anlamına gelir. Buna izin veremeyiz” diyebilmeliydi Aysal.
Bugün taraftar akarına kapılıp Arda’ya sahip çıkamayanları yarın kaybedilecek üç beş maçtan sonra Adnan Polat’a yapılanların bir benzerinin beklemeyeceğini kimse iddia edemez...
Bu bağlamda bir de kafa açıcı örnek verelim yeri gelmişken. Sezonunu hatırlamıyorum ama pek çok konuda yöntemine, yaptıklarına, diline, tarzına katılmadığım Aziz Yıldırım taraftarı şimdilerde baştacı edilen Alex De Souza’yı protesto ederken kalkıp oyuncusunu alkışlayacak kadar sağlam durmuştu. Ve ardından o Alex takım sembol ismi haline geldi.
Diyeceğim o ki, dilimiz evrenimizdir... Onu nasıl kullandığımız aslında kim olduğumuzu da gösterir. Eğer “yeni bir hayat mümkün” diyorsak bunun yollarından birinin de dilimizden dolayısıyla düşüncelerimizden geçtiğini aklımızdan çıkarmamalıyız.

YORUM YAZ